30 Eylül 2009 Çarşamba

İşte şimdi yaktım çıranızı'


Almanya seçimlerinde ‘kaybeden Türkiye’ yorumlarından sonra beklenen oldu

VATAN DIŞ HABERLER


Angela Merkel, seçim sonuçlarının ardından dün Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan'ı arayarak, "İşte şimdi yaktım çıranızı" mesajını verdi.

Telegraph gazetesinin haberine göre Merkel, Erdoğan'a telefon ederek Türkiye'ye muhalefeti artıracağı uyarısında bulundu, "Almanya'nın dış politikasını yeniden şekillendiriyorum" dedi.

Telegraph: Bu telefon konuşmasının ardından Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma umutları tükenmiş bir görüntü arz ediyor.

Daily Telegraph gazetesi, seçimlerden galip çıkan ve liberal eğilimli Hür Demokratlar ile koalisyona hazırlanan Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, dün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı aradığını duyurdu. Gazeteye göre Merkel bu görüşmede Erdoğan'a, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine yönelik muhalefeti arttıracakları uyarısında bulundu. Haberde öne çıkan satırlar şöyle:

Almanya dün gece Türkiye'ye, Avrupa Birliği üyeliğine açık muhalefet konusunda Fransa ve İtalya'ya katılmaya hazırlandığı uyarısında bulundu. Bu uyarının ardından Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma umutları, neredeyse tükenmiş bir görüntü arz ediyor. Gerek Angela Merkel liderliğindeki Hristiyan Demokratlar, gerekse koalisyon müzakereleri yürüttükleri Hür Demokratlar, 71 milyonluk nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılmasına karşı. Hristiyan Demokratların muhalefeti kültürel gerekçelere dayanıyor. Hür Demokratların lideri olan ve yeni hükümette dışişleri bakanı olması beklenen Guido Westerwelle ise, Türk ekonomisinin Avrupa standartlarının çok altında olduğunu, bunun diğer üyeler ile entegrasyonu zorlaştıracağını dile getirdi. Merkel dün Recep Tayyip Erdoğan'ı arayarak, Almanya'nın dış politikasının gözden geçirildiğini bildirdi. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olması yerine, imtiyazlı ortaklıktan yana olduğu biliniyor. Ancak geçtiğimiz dört yılda iktidar ortağı olan Sosyal Demokratlar, Merkel'in bu görüşünü Almanya'nın resmi politikası haline getirmesini önlemişti. Merkel'in yeni koalisyon ortağı olması ve dışişleri bakanlığını alması beklenen Hür Demokrat Parti ise, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik için henüz hazır olmadığını savunuyor. Parti ucu açık müzakere sürecinin de sürmesinden yana. Almanya'da bazı uzmanlar, ülkede merkez sağ bir hükümet kurulsa bile, Avrupa Birliği'nin dört yıl içinde Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili bir karar zaten almayacağına dikkat çekiyor.

Almanya İçişleri Bakanı: Türkler'e sesleniyorum... Kızlarınızı Anadolu'da olduğu gibi eğitebileceğinizi düşünemezsiniz...

Bakanın, "Türk toplumu bölünmüş durumda. Eğitim ve evlilik konusunda önyargılar var" sözleri ise Anadolu Ajansı tarafından iptal edilerek metinden daha sonra çıkarıldı.

İşte şimdi yaktım çıranızı'

'
Almanya seçimlerinde ‘kaybeden Türkiye’ yorumlarından sonra beklenen oldu

VATAN DIŞ HABERLER


Angela Merkel, seçim sonuçlarının ardından dün Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan'ı arayarak, "İşte şimdi yaktım çıranızı" mesajını verdi.

Telegraph gazetesinin haberine göre Merkel, Erdoğan'a telefon ederek Türkiye'ye muhalefeti artıracağı uyarısında bulundu, "Almanya'nın dış politikasını yeniden şekillendiriyorum" dedi.

Telegraph: Bu telefon konuşmasının ardından Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma umutları tükenmiş bir görüntü arz ediyor.

Daily Telegraph gazetesi, seçimlerden galip çıkan ve liberal eğilimli Hür Demokratlar ile koalisyona hazırlanan Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, dün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı aradığını duyurdu. Gazeteye göre Merkel bu görüşmede Erdoğan'a, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine yönelik muhalefeti arttıracakları uyarısında bulundu. Haberde öne çıkan satırlar şöyle:

Almanya dün gece Türkiye'ye, Avrupa Birliği üyeliğine açık muhalefet konusunda Fransa ve İtalya'ya katılmaya hazırlandığı uyarısında bulundu. Bu uyarının ardından Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma umutları, neredeyse tükenmiş bir görüntü arz ediyor. Gerek Angela Merkel liderliğindeki Hristiyan Demokratlar, gerekse koalisyon müzakereleri yürüttükleri Hür Demokratlar, 71 milyonluk nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılmasına karşı. Hristiyan Demokratların muhalefeti kültürel gerekçelere dayanıyor. Hür Demokratların lideri olan ve yeni hükümette dışişleri bakanı olması beklenen Guido Westerwelle ise, Türk ekonomisinin Avrupa standartlarının çok altında olduğunu, bunun diğer üyeler ile entegrasyonu zorlaştıracağını dile getirdi. Merkel dün Recep Tayyip Erdoğan'ı arayarak, Almanya'nın dış politikasının gözden geçirildiğini bildirdi. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olması yerine, imtiyazlı ortaklıktan yana olduğu biliniyor. Ancak geçtiğimiz dört yılda iktidar ortağı olan Sosyal Demokratlar, Merkel'in bu görüşünü Almanya'nın resmi politikası haline getirmesini önlemişti. Merkel'in yeni koalisyon ortağı olması ve dışişleri bakanlığını alması beklenen Hür Demokrat Parti ise, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik için henüz hazır olmadığını savunuyor. Parti ucu açık müzakere sürecinin de sürmesinden yana. Almanya'da bazı uzmanlar, ülkede merkez sağ bir hükümet kurulsa bile, Avrupa Birliği'nin dört yıl içinde Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili bir karar zaten almayacağına dikkat çekiyor.

Almanya İçişleri Bakanı: Türkler'e sesleniyorum... Kızlarınızı Anadolu'da olduğu gibi eğitebileceğinizi düşünemezsiniz...

Bakanın, "Türk toplumu bölünmüş durumda. Eğitim ve evlilik konusunda önyargılar var" sözleri ise Anadolu Ajansı tarafından iptal edilerek metinden daha sonra çıkarıldı.

PKK paramparça


17 arkadaşıyla birlikte PKK terör örgütünden ayrıldı..

Terör örgütünde son zamanlarda yaşanan infazlar, paraları hesaba geçirme, aşk ve cinsel ilişkilere, örgüt içi tasfiyeler sonucu kopmalar da eklendi. Örgütün eski Avrupa sorumlusu ile 17 arkadaşı örgütten ayrılma kararı aldı.

Terör örgütü elebaşlarından Murat Karayılan tarafından Rıza Altun'un yerine Avrupa kadrolarının başına getirilen 'Asya Deniz' kod adlı Canan Kurtyılmaz'ın, bir süre sonra bu görevden alınarak yerine Sabri Ok'un atanmasının ardından yaşanan tasfiyeler, terör örgütünün Avrupa kadrolarında çatlaklara yol açtı. 'Baskıcı' bir yapıya sahip olan, örgüt içinde yaşanan 'yoz ilişkileri' şiddet uygulayarak cezalandıran Canan Kurtyılmaz'ın görevden alınmasının ardından Sabri Ok'un, Kurtyılmaz'ın göreve getirdiği kadroları tasfiye ettiği bildirildi.

Avrupa kadrolarında yaşanan örgüt içi yolsuzluk olayları, aşk ilişkileri ve Kandil'e Avrupa'dan kadro gönderememe olaylarını eleştiren Canan Kurtyılmaz'ın, uzun süredir Sabri Ok'a yönelik sert eleştirilerde bulunduğu kaydedildi.

Canan Kurtyılmaz'ın görevden aldığı kişilere yeniden sorumluluk verilmesi üzerine Canan Kurtyılmaz örgütten ayrılma kararı verdi. Kurtyılmaz'ın 17 arkadaşıyla birlikte örgütten ayrıldığı, şu anda Paris'te gizlendiği ortaya çıktı.

Canan Kurtyılmaz'ın bu çalışmalarından rahatsızlık duyan Sabri Ok'un ise Kurtyılmaz'ın bir an önce Kandil'e dönmesi ve özeleştirisini vermesini istediği, ancak bu talebi kabul etmeyen Kurtyılmaz'ın Kandil'e bir rapor yazarak, 'Kendisini tehdit eden ve üzerine tetikçiler gönderen Sabri Ok'un görevden alınmaması durumunda, örgütün Avrupa yapılanmasını ve illegal faaliyetlerini deşifre edeceğini' bildirdiği öne sürüldü.

Terör örgütüyle bağlantısını koparan ve şantaj ve tehdit içerikli rapor yazan Canan Kurtyılmaz'ın, Paris'te gizli servislerin yanı sıra PKK'dan ayrılan muhalif kadrolarla görüşmeler yapması, örgütün Avrupa'daki elebaşı Sabri Ok'u telaşa düşürdüğü kaydedildi.

Terör örgütünün Canan Kurtyılmaz'ın bir an önce yakalanarak Kandil'e getirilmesi için çalışmalar yaptığı belirlendi.

AMBARDAKİ FARELER KEDİNİN KOKUSUNU ALINCA....

TİT'den aydınlara tehdit
'Baskın Oran’ın imhası için 3 Türkçü şehir savaşçısı, komutanımız Atsız tarafından görevlendirildi.'

"Sayın İlker Başbuğ paşamızın Mardin’in Nusaybin İlçesinde Sınırtepe karakolunda yaptığı açıklamaları gerekçe göstererek, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratma girişimleriniz sonuçsuz kalacaktır" denildiği tehdit mektubunda, Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulunan aydınlara, "İstanbul Cumhuriyet Savcılığına sunduğunuz suç duyurusu ile idam fermanlarınızı kendi ellerinizle imzalamış bulunmaktasınız" denildi.

Gazeteport'un haberine göre tehdit mektubunda şu ifadeler kullanıldı:

"Kutsal Türk Devleti’ni var eden yüce Türk Irkı’nın yaşama güvencesi ve teminatı olan, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne her fırsatta kinlerini ve nefretlerini kusarak cephe alan Ufuk Uras, Baskın Oran, Cengiz Algan, Ahmet İnsel, Mebuse Tekay, Oya Baydar, Aydın Engin, Mithat Sancar, Sezgin Tanrıkulu, Türk Irkı’na ve ordusuna karşı açıktan bayrak açmanız gaflet dalalet ve ihanet göstergesidir!

Sayın İlker Başbuğ paşamızın Mardin’in Nusaybin İlçesinde Sınırtepe karakolunda yaptığı açıklamaları gerekçe göstererek, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratma girişimleriniz sonuçsuz kalacaktır!

İstanbul Cumhuriyet Savcılığına sunduğunuz suç duyurusu ile idam fermanlarınızı kendi ellerinizle imzalamış bulunmaktasınız. Sözde aydın Türk düşmanı Baskın Oran bir süre önce Türk İntikam Birliği Teşkilatı tarafından uyarılarak Baskın Oran’ın imhası için 3 Türkçü şehir savaşçısı, komutanımız Savaşan Atsız tarafından görevlendirildi. Bu bağlamda Türkçü timlerimiz gelecekte yer ve iz tespiti sonucunda gereken adımlar atılarak imha harekatı başarıya ulaştırılacaktır. Baskın Oran için çember daralmıştır!

Son gelişmeler ışığında, Ufuk Uras, Baskın Oran, Cengiz Algan, Ahmet İnsel, Mebuse Tekay, Oya Baydar, Aydın Engin, Mithat Sancar, Sezgin Tanrıkulu, Türk İntikam Birliği Teşkilatı’nın kara listesinin üst sırasına, komutanımız Savaşan Atsız’ın talimatı ile alınmıştır.

Türk İntikam Birliği Teşkilatı’nın kara listesinde yer alan imha edilmesi gereken öncelikli Türk düşmanları’nın artması sonucu, adı geçen Türk düşmanları’nın imhası için 27 Türkçü şehir savaşçısı, komutanımız Savaşan Atsız tarafından görevlendirilmiştir.

Türk Irkı’na ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yapılan her saldırı şiddetle karşılığını bulacaktır!

Yaşasın Irkçı Türkçü direniş hareketi, TİBT / Türk İntikam Birliği Teşkilatı

Yaşasın Türkçü komutanımız Savaşan Atsız ve Türkçü şehir savaşçıları

Ya Türkçü Devrim, Ya Ölüm!"

29 Eylül 2009 Salı

Tunceli'de gergin saatle

Tunceli'de gergin saatler
Polis, DTP'li başkanın konutu ile belediye misafirhanesinde arama yaptı

DHA


TUNCELİ'de, terör örgütü PKK adına bildiri dağıttığı için gözaltına alınan P.K.'nın verdiği ifade doğrultusunda, polisler, savcılık izni ile Belediye Başkanı DTP'li Edibe Şahin'in konutu ve belediye misafirhanesinde arama yaptı. Misafirhanede kalan bazı kişilerin gözaltına alınmasından sonra bir grup DTP'li sloganlar atarak Cumhuriyet Meydanı'na yürüdü.

Tunceli'de bugün PKK terör örgütü adına bildiri dağıtırken yakalanan P.K., İl Emniyet Müdürlüğü'nde sorgulandı. P.K. sorgusunda, Belediye Başkanı DTP'li Edibe Şahin'in konutunda bölücü terör örgütü PKK'ya ait belge ve dökümanların olduğunu ve bazı teröristlerin de belediye misafirhanesinde kaldığını iddia etti. P.K.'nın sorgusunun ardından, polis savcılıkan aldığı izinle, akşam saatlerinde DTP'li Edibe Şahin'in konutu ve belediye misafirhanesini aradı. Kar maskeli ve ağır silahlarla donanımlı polisler, P.K.'nın verdiği bilgiler doğrultusunda konutta ve misafirhanede arama yaptı. Yapılan arama ve kontrollerden sonra misafirhanede kalan bazı kişiler gözaltına alındı. Bu sırada misafirhane önünde toplanan DTP'li bir grup, sloganlar atarak polisin tutumunu protesto etti.

Polis gözaltına alınanları Emniyet Müdürlüğü'ne götürdü. Yaklaşık 300 kişi, Cumhuriyet Meydanı'na doğru yürüyüp sloganlar attı. DTP'li grubun protestoları sürerken, polis de geniş güvenlik önlemleri aldı.

'Dağda 5-6 bin kişi var'


Sakık: Şu anda dağda bulunan 5-6 bin kişi hayata dahil edilmeli

Nurettin ATMACA/ DHA


TÜRK Dilli devletlerin Parlamento Asamblesi Toplantısı için TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ile birlikte Azerbaycan'ın başkenti Bakü'ye gelen Demokratik Toplum Partisi (DTP) Muş Milletvekili Sırrık Sakık, "Şu anda dağda 5-6 bin civarında bulunan silahlı gücün hayata dahil edilmesi için hükümetin bir proje sunması gerekir" dedi.

Sakık, gazetecilerin sorularını yanıtlarken, Türkiye'yi şiddet ve silahtan arındıracak adımlar atılması gerektiğini, bu zorlukların aşılmasının herkesin görevi olduğunu söyledi. DTP'nin Türkiye'nin iç barışı için büyük şans olduğunu anlatan milletvekili Sırrı Sakık şöyle dedi: "Türkiye, artık Avrupa Birliği'nden Rusya'ya Ortadoğu'dan Kafkaslar'a kadar bölgede birçok yeni anlaşmalara imza atan ve lojistik destek sağlayan bir ülke. İç barış sağlanmadığı zaman petrolünden doğalgazına kadar hangi ülke burada yatırım yapar."Sakık, Türkiye'de Kürt sorununu çözmek için şu anda ciddi bir çalışma olduğunu belirterek, bütün halkların milli kimlik ve dillerine saygı gösterilmesini istedi. Sakık, "Siz hayatı sadece Türk kimliğine kilitlerseniz, farklı renkleri göremezsiniz. Dünyanın hiçbir yerinde `diller özgürleşti' diye ülke bölünmedi, o bakımdan özgürlüklerden hiçkimsenin korkmaması gerekir" dedi.DTP'li Sırrı Sakık, hükümetin Ermenistan ile normalleşme sürecini desteklediklerini ancak, CHP ve MHP'nin oy hesabı yaparak bu tür sorunları malzeme olarak kullandıklarını öne sürdü. Ermenistan ile normalleşme sürecini çok geç kalınmış proje olarak nitelendiren Sakık, "Yıllarca bu kavgalara sırtınızı dönerek barışa çeviremezsiniz. İlk adımı atmak gerekir. Hayat hep kavga ederek geçmez. Muhakkak kavga edenler bir gün barış masasına oturmalıdır" diye konuştu.

Bakanlar Kurulu'nda son kararlar


Bakanlar Kurulu toplantısı ardından Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek bir konuşma yaptı. Çiçek şunları söyledi:

Hükümet Sözcüsü, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunması için Hükümete verilen yetkinin süresinin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin TBMM'ye gönderilmesinin kararlaştırıldığını bildirdi.


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı sona erdi. Başbakanlık Yeni Bina'daki toplantı yaklaşık 6 saat sürdü.

Çiçek, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada, 17 Ekim'den geçerli olmak üzere sınır ötesi operasyonlara izin veren tezkerenin bir yıl daha uzatılmasıyla ilgili konunun Bakanlar Kurulunda ele alındığını ve tezkerenin imzalarının tamamlandığını kaydetti. Çiçek, “Meclis açılır açılmaz mümkünse bunun Genel Kurulda görülüşüp karara bağlanmasını arzu ediyoruz” dedi.

Cemil Çiçek, ayrıca toplantıda, yurt içi ve dışındaki varlıkların ekonomik gelişmelere ilişkin değerlendirmeler dikkate alınarak “Varlık Barışı”nın süresinin 31 Aralık 2009'a kadar uzatılmasına karar verildiğini bildirdi.

Anayasa'nın 101 ve 102. maddesinde yapılan değişiklikle cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle ilgili anayasal düzenleme ve değişiklik yapıldığını hatırlatan Çiçek, referandumla kabul edilen düzenlemeyle ilgili uyum yasası ihtiyacının ortaya çıktığını belirtti. Çiçek, “Cumhurbaşkanı seçimlerinin nasıl yapılacağıyla ilgili Adalet Bakanı'nın hazırladığı bir tasarı var. O bugün Bakanlar Kurulunda görüşüldü. Prensip itibarıyla benimsendi, dolayısıyla bir iki ufak teknik düzenlemenin akabinde tekrar görüşmeye gerek yok, bunu TBMM'ye sevk etmiş olacağız. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili uyum yasasından doğan bir eksiklik böylece giderilmiş olacak” diye konuştu.

Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası bir açıklama yaptı.

İşte Çiçek'in açıklamasından satır başları:

- Bakanlar Kurulu olarak sınır ötesi operasyonlara izin veren tezkerenin1 yıl daha uzatılmasını benimsedik.

- Tasarı TBMM’ye gönderildi.

- Bundan böyle cumhurbaşkanının halkla seçilmesiyle ilgili uyum yasasının çıkması gerekiyor. Bununla ilgili Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı bir tasarı var bu görüşüldü ve benimsendi. Bunu TBMM’ye sevk etmiş olacağız. Uyum yasasından doğan bir eksiklik giderilmiş olacak.

- Bunlarla ilgili alternatif cezalara gitme imkanı olacaktır. Ceza infaz yasamızda değişik infaz şekilleri var, bir çok alternatif imkanlar var. Bu kanunla birlikte yürürlüğe girmiştir. Çocuklar lehine önemli düzenlemeler içeren bu değişiklikleri de biz Bakanlar Kurulu’nda karara bağladık.

- İnsan kaçakçılığı maalesef trajik bir durumdur. Bir kısım insanlar geçim derdiyle bir maceraya atılıyor. Mevzuat açısından daha caydırıcı olması için cezalar getiriyoruz.

- Bir başka konu AİHM kararlarının gereğinin yapılmasıyla ilgili bir durum var. Biz uyum yasaları kapsamında AİHM’den Türkiye aleyhine karar alınmış davalarla ilgili, yeniden yargılanmayı kabul ettik.

- Bunların da yeniden yargılanmasına imkan veren yeni bir hukuki düzen getiriliyor. İnsan hakları açısından mahkeme kararlarının süratle yerine getirilmesi mümkün olacak.

- Bugün ayrıca AB ile ilgili olarak Sayın Bağış Bakanlar Kurulu’na bilgi vermiştir. AB’de Hukuk başkanlığı diye bir başkanlık kurulmuştur. Bunu önemsiyoruz.

- Sayın Başbakan’ın ABD seyahati var. Bunlarla ilgili de değerlendirmeler yapıldı.

SORU & CEVAP

Memur maaş zamları bütçe de mi netleşmiş olacak? Sayın Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesiyle ilgili bu uyum yasası neyi içeriyor?

- Memur maaşlarıyla ilgili konu bütçeyle beraber olacaktır. Evvelki uygulamalarda böyledir. Ekim’in 17’sinde bütçe TBMM’ye sevk edilecek. Orada zaten ne karar verdiğimiz bellidir.

İkincisi, bir anayasa değişikliği söz konusu olduğunda onunla ilgili bir uyum yasasının çıkması gerekir. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçileceği belli. Bununla ilgili usul ve esaslarında kanunla düzenleneceği belirtiliyor. Böylece demek ki bu seçimlerde riayet edilmesi gereken usuller süreler, adaylardan itiraz, neyin nasıl yapılacağı devir teslim dahil bir seri düzenleme kanuna bırakılmış. Adalet Bakanlığı 26 maddelik bir uyum yasası taslağını bakanlar kurulu’na getirmiş oldu.

DTP’li vekillerin zorla mahkemeye getirilmesi kararı verildi? Kişisel görüşünüz nedir?

- Bu bir yargısal işlemdir. Biz burada yürütme olarak görev yapıyoruz. Mahkemelerin ne tip bir işlem yaptığını biz bilmeyiz. Mahkemede işlem yaparken hiçbir makama sormadan bugünkü uygulamalara göre düzenleme yaparlar. Bu karar neyse yürütmenin dışındadır. Bunun yorumunun yapılması düşünülemez. Yargılama devam ederken, yargılamayla ilgili açıklama yapmıyorum. Doğru da bulmuyorum. Mahkemeler neyin ne olduğuna kendileri karar verir. Siyaseten bunun tartışmalarını yapanlar oluyor. Bizim bugün konuştuğumuz bir konu değil.

Ekonomi gündemi açısından bugün beklenen ÖTV konusundaki indirimler devam edecek mi? Bir karar oluştu mu?

- Hayır bu konuyu bugün görüşmedik. Hem ekonomi işlerini koordine eden arkadaşımız Sayın Babacan burada yok. Ekonomi aktörlerinin olmadığı bir noktada bu kararı konuşmamız olmazdı. İlla bu konunun bakanlar kurulu’nda görüşülmesi gerekiyor mu onu da bilmiyorum.

Tezkereyle ilgili herhangi bir tarih belirlendi mi?

- Biz bu konuyla ilgili olarak, fiili olarak esas çalışma günü ilk günkü durumu bir tarafa bırakırsak 6 Ekim günü oluyor. Biz isteriz ki bugünlerde görüşülsün. Bu konuyla ilgili haberlerde çıkıyor. Bunlar hassas konular. Bir an evvel karar verilmesi lazım. Hükümetin kanaati bu işin bir yıl daha uzatılması yönündedir. Takdir parlamentonundur.

Bahçeli’nin bugünkü açıklamalarına cevap verecek misiniz?

- Bu konunun ne kadar önemli olduğuna hepimizin karar vermesi lazım. Bu Türkiye’nin meselesidir. Benim değil bizim meselemizdir. Biz böyle yaklaşıyoruz. Kim ne söyleyecekse onların cevabını da TBMM’de bu konular konuşulurken veririz. Biz yaptığımız her işi ülkemizin yararınadır diye yapıyoruz. O nedenle dikkat ederseniz, hemen ona laf yetiştirme, o onu dedi, bu bunu dedi, ama sorun da varlığını yakıcı olarak sürdürmeye devam ediyoruz.

O söylenen konularla ilgili çok uygun cevaplar da vardır. Ama biz her söylenene cevap vermek yerine bu işi soğuk kanlılıkla sürdürmeye çalışıyoruz. Millet herkesi dinliyor, takip ediyor. Sonuçta en büyük kararı millet verecek. Biz de TBMM’ye bu konuyu götüreceğiz, konuşacağız.

Konu çok önemliydi. Önemli olduğu içinde daha soğuk kanlı konuşulsun. Belki bir kısım meseleleri açık net konuşma imkanı olabilir düşüncesiyle kapalı oturumu düşünmüştük. Ama bu maksadı dışına taşındı. Denildi ki niye açık konuşmuyoruz. Bizim abdestimizden şüphemiz yok o yüzden namazımızı tartışmaya gerek yok. Milletimizden kaçırdığımız bir şey de yok. Bir çok demokratik ülkede de kapalı oturum yapılır. Bu iç tüzükte var, nasıl olacağı da bu. Bunu diyenlerin döneminde de iki defa yapılmış. O zaman siz milletten neyi kaçırdınız diyerek bir tartışmaya neden oluruz. Bunu da çok fazla iç politikada malzeme olarak kullanıldığı için biz de açık olarak yapacağız.

Açılımla ilgili olarak bizim söylediklerimiz var, konu şu veya bu şekilde başkaları tarafından değerlendirmeler de yapılıyor. Bu bir süreçtir dedik, paket demedik. Şu paket lafını literatürden çıkarmamız lazım. Birden fazla kanunu tek bir kanunda toplamak için ona paket denilmişti bizden evvel. Ama bu süreçtir. Bu süreçle ilgili birden fazla adım atıldı, atılıyor.

Ana dilde yayına imkan veren bir konuda mevzuat çalışması yapılıyor. Az önce söylediklerim de açılımın bir parçasıdır. Sınırlayıcı bağlayıcı ve her türlü farklı değerlendirmelere müsait bir paket yerine biz bu meseleye böyle bakmayı uygun görüyoruz.

Bayülgen'den Türk açılımı


"Ben Türküm, çocuğum da Türk" diyen Okan Bayülgen birçok çifti kızdıracak

CNNTÜRK'te ekrana gelen Saba Tümer'le Bu Gece programının konuğu olan Okan Bayülgen, eşi ile evlenmeyi çok arzuladığını ve peşinden bir hayli koştuğunu anlattı.

Eşini evliliğe ikna etmek için çok çaba harcadığını ifade eden Bayülgen, "Ben Şirin'in peşinde çok koştum. Onu evlenmeye razı edinceye kadar işte onu, anasını, babasını, kız arkadaşlarını herkesi bu evliliğe razı edinceye kadar çok uğraştım" dedi.

AMERİKA'DA DOĞUM YAPANLARI ELEŞTİRDİ

"Ben Türküm, çocuğum da Türk" diyen Okan Bayülgen, bu nedenle çocuğun Amerika'da doğması gibi bir derdinin olmadığını söyledi ve vatandaşlık hakkı için bu yönteme başvuranları da eleştirdi.

Okan Bayülgen, kızı İstanbul'u kucağına aldığı zaman hiçbir şey hissetmediğini ve artık hayatında vazgeçilmez olduğunu, onun kendisini değiştirebileceğini sözlerine ekledi.
Okan Bayülgen Kimdir? tıklayın


Evliliğin amacının çocuk yapmak olduğu vurgusunu yapan Bayülgen, çocuğunu şu anda bir birey, bir vatandaş olarak gördüğünü ve basında yer almasını istemediğini vurguladı.

"ÇOCUK SEVMİYORUM" SÖZLERİNE AÇIKLAMA

Şov programında söylediği 'Şirin de ben de çocuk sevmiyorum' açıklaması ile basının gündeminde uzun süre yer alan Okan Bayülgen, bir çocuk gördükleri zaman hemen gidip onu sevmediklerini söylemeye çalıştığını ifade etti.

Bayülgen, "Nasıl çocuk sevmeyiz? Bir yerde duruyorsun, koşarak bir adam geliyor senin çocuğunu mıncırmak için... Çek elini be, Allah Allah... Yani ne dokunuyorsun ki, yanaklarını sıkacaklar bilmem ne yapacaklar. Ben bunu kimseye yapmam. Öyle çocuk sevmiyoruz. Bir yerde çocuk yani böyle bir çocuk budalalığımız yok. Ben kavram olarak çocuğu çok seviyorum gibi derdimiz yok" dedi.

Vatandaş açılımı! .....


Yaptığı tek kişilik eylemlerle adını duyuran Emin Kocaaslan, bu kez demokratik açılımı protesto etti.

Mersin'in en işlek caddesi Çankaya Caddesi'ne elinde "Temiz Türk Açılımı İstiyoruz" yazılı dövizle, üzerinde kırmızı bir pijamayla yalın ayak gelen Kocaaslan, yaptığı açıklamanın ardından soyundu.

Elinde, "Temiz Türk Açılımı istiyoruz. Çürükleri temizleme, temiz toplum açılımı istiyoruz. Atatürk gibi bu açılımı yapacak lider aranıyor" yazılı dövizle üzerinde kırmızı pijama, başında perukla şehir merkezinde yürüyen Kocaaslan, vatandaşlardan da büyük ilgi gördü.

Kocaaslan, "Hükümetin açılımı taraflı. Bu bizim önerdiğimiz vatandaş açılımı büyük ve tarafsız. Bu millet kazma kürekle dağları deler elek olur eler. Bu ülkeyi bu duruma düşürenler bunu hiç unutmasınlar" dedi.

Vatandaş açılımı
Foto galeri için tıklayın


Kocaaslan'ın konuşması sık sık vatandaşın alkışları ile kesildi. Konuşmanın ardından Akdeniz açılımı adını verdiği protestoyu gerçekleştireceğini belirten Kocaaslan, soyunmaya başladı. Üzerinde iç çamaşırı kalıncaya kadar soyunan eylemci, siyasileri Haka dansı yaparak protesto etti.

Kocaaslan, geçtiğimiz gün yaptığı eylemde, ekonomik kriz nedeniyle hastalandığını belirterek Başbakan Erdoğan'dan 'Viagra açılımı' istemiş,
Ergenekon Savcısı Zekeriye Öz için kurban kesmiş, basını protesto için TV yakmış, seçimleri protesto için de yüzünü siyaha boyayıp eylem yapmıştı.

'Başbakan söylemiş, sen söylesen ne olacak'



Bahçeli'nin basın toplantısında, bir gazeteci 2 kez "Sayın Öcalan" deyince bu cevabı aldı.

MHP lideri Devlet Bahçeli, Kürt açılımını "Başbakan Erdoğan'ın hain bir yıkım projesi" diye niteledi; "Bu projede millet yok. Süreç PKK'ya hizmet ediyor" dedi. Basın toplantısında bir gazeteci Abdullah Öcalan ile ilgili sorusunda 2 kez "Sayın Öcalan" demesinin ardından özür diledi, ama Bahçeli'nin yanıtı hızlı oldu: "Başbakan söylemiş, sen söylesen ne olacak..."

Basın toplantısından satır başları:

- "Kürt açılımı, demokratik açılım, milli birlik ve kardeşlik açılımı" gibi yedek isimlerle gizlenen hain yıkım projesi karşısında milletimiz huzursuzdur.

- Bu süreçle uzaktan kumandalı saatli bomba yerleştirdi.

- Başbakan Erdoğan'ın "dönüşü olmadığı"nı söylediği yol, kör bir çıkmazın adresidir. Bunun Türkiye'ye faturası ağır olacaktır.

- Senaryo ortadadır. Amaçlar bellidir. Erdoğan'ın ABD'de yaptığı "Hazmede, hazmede..." açıklaması bunun kanıtıdır.

- Her bedel ödemeye hazır olduğunu açıklayan Erdoğan'ın Türkiye'yi ateşe attığının farkında olmaması vahimdir.

- Türkiye'nin kimliğini değiştirerek, Türkiye'yi "milletsiz halk" duruma getirmek halkla alay etmektir.

- Projenin "milli birlik ve kardeşlik" süreci olduğunu iddia etmek "Türk milletinin akıldan yoksun olduğunu düşünmek" demektir.

- Başta Erdoğan olmak üzere herkes dürüst olmalı. Bu, hain bir yıkım projesidir. Amaç PKK'nın hain emellerinin AK Parti eliyle hayata geçirilmesidir. PKK'yı meşrulaştırma projesidir.

- T.C Başbakanı Erdoğan, kılavuzı İmralı olan ABD destekli bir projenin taşeronluğunu yapmaktadır. Bu projede millet yoktur. Projenin muhatabı da Türk milleti değildir. Açık ve örtülü muhatap İmralı, Kandil, Barzani, Talabani ve etnik bölücülerdir.

- Açılım milli birliğe hizmet etmiyor. Sorunun etnik kimlik sorunu olarak tanımlanması etnik bölücülüğe meşruiyet kazandırır.

- PKK'nın hain emelleri doğrultusunda, Türkiye'den istenen bireysel ve kültürel haklar değil, siyasi statüdür.

- PKK'yı Kürt kökenlilerin sözcüsü olarak görmek gaflettir. PKK'nın amaçlarına yönelik yapılacak bu gaflet, Kürt kardeşlerimize hakarettir. Süreç PKK'nın amaçlarına hizmet etmektedir.

- Terör örgütüyle müzakere sürecine girmek, anayasa suçudur.

- Başbakan Erdoğan siyasi af vadetmiştir.

- Kürtçe'nin eğitim dili olmasının altyapısı hazırlanıyor. YÖK ve RTÜK'e önemli görevler verildi.

- MHP'nin endişesi kardeş kavgasının yaşanmaya başlamasıdır. MHP'nin bölünme ve parçalanma reçetesi yoktur. MHP böyle bir projenin ne önünde ne yanında ne de arkasında olmayacaktır.

"Sayın Öcalan"a cevabı yapıştırdı

MHP lideri Bahçeli, basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bir gazeteci Abdullah Öcalan ile ilgili soru sorarken Öcalan için 2 kez "Sayın" ifadesini kullandı. Ardından özür dileyen gazeteciye Bahçeli'nin yanıtı gecikmedi: "Başbakan söyledikten sonra sen söylemişsin ne olacak..."

DTP'li vekillerin ifade vermemesi ile ilgili bir soruya Bahçeli, "Yargıya saygı duyulması gerek. Kimse yargıdan kaçmamalıdır" dedi.

Diyarbakırspor-Bursaspor maçında yaşanan olaylarla ilgili olarak da Bahçeli, "Futbol ligleri başta siyasal iktidar olmak üzere spora saygı sevgi duyan herkes tarafından değerlendirilmeli. Açılımla alet edilen emeller, sporda da kendini gösteriyor. Provokatörler vardır. Bu, Kürt açılımının ateşle oyunudur. Nasıl bir tahrik olduğu ortadadır. Spora siyaset bulaştırılmamalıdır" diye konuştu.

Dokunulmazlıklarla ilgili bir soruya ise MHP lideri, "Kaldırılması istemi Meclis'e gelince, MHP müspet oy kullanacaktır" dedi.

24 Eylül 2009 Perşembe

BİLİNEN TARİHİN BİLİNMEYEN YANLARI‏

Hitler,dünya tarihine gelmiş geçmiş en faşist ve psikopat lider olarak bilinir..Çoğu kişi Hitler'in şizofrenin eşiğinde olan fanatik Alman milliyetçisi psikopat bir lider olarak tanır ancak gerçekte
hiçkimse Hitler hakkında bildiklerinin kendilerine anlatılan resmi tarih senaryosundan başka birşey olmadığını bilmez..

Hitler,hakkında en çok komplo teorisi uydurulan tarihi liderlerden(kuklalardan) birisidir..ABD'de sivri çıkışları ve dürüst kişiliği ile tanınan Texas Üniversitesi tarih profesörlerinden
Texe Marrs'ın 2007 Mayısı'nda çıkacak olan kitabının adı Bilinen Tarihin Bilinmeyen Yanları..Kitapta
Dünyayı yöneten yahudi ailesi:Rotschild,

Osmanlı devletinin planlı olarak nasıl dağıtıldığı,Arap
birliğinin nasıl parçaralara ayrıldığı, 1.Dünya Savaşı,Kukla Diktatör Hitler,2.Dünya Savaşı,İsrail devletininkuruluşu Kennedy Suikasti,MOSSAD suikastleri ve 11 Eylül saldırıları olmak üzere 10 bölüm yer alıyor..Bu bölümlerde yazarın savunduğu iddialar basit bir komplo teorisi gibi laf dolması bilgilerle değil fiziki kanıtlar ve şahitler eşliğinde net bir biçimde ortaya koyuluyor..

Öncelikle son yıllarda Türkiye'de hızla yükselen bir trend haline gelen ''Hitler hayranlığı ve Türk nasyonel sosyalizmi'' gibi
kavramların ortaya çıkmasına bir cevap olarak Hitler'in tarihi kimliğinin arkasında yatan karanlık bağlantıları kaba hatları ile sizlere aktarmaya çalışacağım..

DÜNYAYI YÖNETEN AİLE: ROTSCHILD AİLESİ

Çoğu kişi Rotschıld ailesinin adını bile bilmez..Bu ailenin adı ne Forbes dergisinin düzenlediği ''Yılın Zenginleri'' bölümünde yer alır nede dünya jet-sosyetesinin partilerinde adları eçer..Ancak birçok ülkenin diplomatı bu ailenin adını duydukları zaman beş dakika durmak zorundadır.

Çünkü bu aile dünya tarihi sahnesinde 1590 yılından beri vardır ve dünya bu yahudi ailesinin çok gizli faaliyetleri neticesinde bugünkü şeklini almıştır..

Çoğu kişi dünyada hiçbir ailenin böylesine bir gücü elinde tutabileceğine inanamaz..Çünkü bir ailenin böylesine siyasi ve ekonomik bir gücü nasıl elde ettiğini anlayamaz..

Öncelikle şunu belirtmeliyimki aile derken üç-beş kişilik çekirdek bir aileden bahsetmiyorum..Roschild ailesinin bugün 1000-1500 civarında ferdi olduğu bilinmektedir.Bu aile ferdlerlerinin herbiri dünyanın gelişmiş olan yada gelişecek olan ekonomilerine sahip olan ülkelerinde çok derin faaliyetler sürdürmek üzere dağılmışlardır.

Dünyada olan her siyasi ve eknomik olan gelişmeyi İsrail devletinin çıkarlarına uygun düşecek şekilde düzenlemek en kutsal görevleridir..

Ailenin geçmişi 16.yüzyıla dayanıyor..Aile İngiliz Kraliyet Saraylarında kralın yaverliğini yapan bir aile olarak ortaya çıkıyor önceleri..Kralın stratejik ve ekonomik danışmanlıklarını, izlemesi gereken siyasi tutumlarını ve dış politika stratejilerini bu aile belirliyor..Sadece bununla da yetinmeyip kraliyet
saraylarındaki tüm ihaleleri kazanarak bu ihaleleri başarıyla sonuçlandırıp hatrı sayılır bir servetin desahibi oluyorlar..

Bu ticari faaliyetlerin yanı sıra yaptıkları her ticari ve siyasi faaliyetten yüklü komisyonlar da almayı ihmal etmiyorlar..

İngiliz saraylarındaki kariyerleri sayesinde kolayca kazandıkları astronomik paralarla tarihin ilk bankacılık faaliyetini gerçekleştirip,İngiliz çiftçilerine de astronomik faizlerle tarım kredisi vermeye başlıyorlar ve 50 sene geçmeden neredeyse İngiltere devletinden daha zengin bir hale geliyorlar..

Faaliyet alanını iyice geliştirip, derinleştiren Rotschıld ailesi Avrupadaki tüm imparatorlukların saraylarında söz sahibi olur hale geliyorlar..Sadece İngiltere'de değil Avrupa'nın dört bir yanında tarımla uğraşan insanlara yüksek faizle kredi verererek,altın ve gümüş komisyonculuğu yaparak servetlerini iyice katlıyorlar..

Ekonomik gücü aklın ve mantığın sınırlarını zorlamaya başlayan Rotschild ailesi daha da karanlık ve karlı bir işe girişiyorlar.

.İşin adı ''Savaşa giren devletlere faizle borçvermek''..


Bu işin ilk icraatını İngiltere-Fransa savaşındagerçekleştiriyorlar İngiltere'ye savaşa girmesi için sermaye olarak 35 ton altını faizle borç olarak veriyorlar..İngiltere,Fransa karşısında yeniliyor ve Rotschıld ailesine olan borcunu ödeyemiyor..
Bunun karşısında borcun oluşturduğu mükellefiyettendolayı İngiliz Merkez Bankası yani Bank of England ödenemeyen borç karşılığında Rotschıld ailesinedevrediliyor..

Rotschıld ailesi İngiliz devletinin bu devir etme işlemini bir şartla kabul ediyor: '' İngiliz sterlinini kendilerinin basması şartı ile..''.

İngiliz hükümeti bu şartı o dönemde kabul etmek zorunda
kalıyor ve İngiliz sterlinini basma yetkisi bir yahudi ailesine veriliyor..Görünüşde ekonomi hakkında pek bilgisi olmayan arkadaşlar için bu durum pek birşey ifade etmeyebilir..

Para basma yetkisini başka bir kuruluşa yada şirkete vermek demek aynı zamanda ülkenin bağımsızlığını da bu kuruluşa satmak demektir..Çünkü bir ülkenin bankası o ülkenin parasını basarken bastığı para karşılığında o ülkenin hazinesine değerli maden koymak zorundadır..

Örneğin Türkiye Merkez Bankası, devlet matbaasında 20 YTL basıyorsa eğer devlet hazinesinde 20 YTL değerindeki
altını,elması yada petrolü koymak zorundadır.Aksi halde basılan para kağıt parçasından başka birşey
olmaz..

İşte Rotschıld ailesinin de yaptığı şey budur..İngiliz sterlinini basarak İngiliz hükümetine faizle borç olarak vermiş ve karşılığında altın ve elmas almıştır..

Bu şekilde bir yılda 12,000 ton altın kar ettiği ekonomi tarihçileri tarafından bilinmekteydi..Rotschıld ailesinin en büyük girişimi ise İngiltere ile Amerika'daki kolonilerin savaşı olmuştur..

Savaş sırasında Rotschıld ailesi çok gizli bir biçimde Amerikan kolonilerini desteklemişlerdir..
Amerika'nın İngiltere'ye karşı direnişini yöneten kişilere yüklü miktarda silah yardımı yapılmış,İngiltere'nin bu savaşta yenilmesinin sağlanacağı garanti edilmiş ve karşılığında kurulacak olan Amerika devletinin resmi para birimini basma yetkisi istenmiştir..İngiltere ile savaş konusunda
çok umutsuz olan başkan Washington ve ekibi bu karlı teklifi hiç düşünmeden kabul edilmiştir ve böylece günümüzde tüm dünyada çok popüler olan Amerikan dolarını basma yetkisini alarak bir hayli karlı bir işe imza atmışlardır..

Savaşı Amerikan kolonileri kazanmış ve İngiltere Amerika'dan elini ayağını çekmek zorunda kalmıştır..İngiltere-Amerika savaşından yenik çıkan İngiltere bu sefer Amerika'ya yardım ettiğini düşünerek Fransa'ya saldırmıştır..

İngiltere,Rotschild ailesinin kendilerine finansal destekte
bulunacağına güvenerek bu savaşa girdiyse de Rotschıld ailesinden umdukları desteği bulamamışlardır..

Rotschıld ailesi el altından Fransa'yı destekleyerek Amerikan kolonilerinin bağımsızlığını garanti etmek istemiştir..Bir taraftan da bu aile İngiliz borsası üzerinde spekülasyona girişmiştir..

İngiltere-Fransa savaşı sırasında borsada müthiş bir hareketlenme olmuş ve borsaya oynayan halk İngilizlerin
savaşı kazanacağını düşünerek girişimlerini arttırmışlardır

Bunu fırsat bilen Rotschild ailesi ''İngilizlerin savaşı kazandığı'' iddiasını ortaya atarak İngiliz halkının herşeyini borsaya oynamasını sağlamıştır..

Ancak generaller ve ordudan geriye kalanlar İngiltere'ye döndüğünde gerçekler ortaya çıkmış ve İngiltere'nin savaşta kaybettiği ortaya çıkmıştır..

Borsa norminal seviyesi,herkesin malını kurtarmaya çalışıp mal hisselerini geri almaya çalışmasından dolayı anormal derecede yükselmiş ve böylece kağıtları elinde tutan Rotscild ailesi bu ticaretten en karlı çıkan isim olmuştur..

İngiliz tarihçilerin ''Kara eylül'' diye nitelendirdiğ i bu olay ile Rotschild ailesi adeta İngiltere devletinin mülkiyetini ele geçirmiştir..Bu ekonomik faaliyetleri sonucu iyice gelişen
Rotschıld ailesi,kenan diyarında Tanrı'nın kendilerine vaad ettiği kutsal İsrail devletini kurmak için gerekli olan şablonu hazırlamaya başlamıştır..


Osmanlı devletinin parçalanması için gerekli olan herşeyi yapmışlardır..Osmanlı devletine komşu olan ülkeleri sürekli olarak finanse ederek Osmanlı'ya karşı savaşmaları için kışkırtmışlardır..

Böylelikle sudan bahanelerle Osmanlıya saldıran Rusya, Avusturya ve diğer komşu devletler, Osmanlının askeri ve ekonomik güç bakımından iyice yıpranarak azınlıkların ayaklanmasını sağlamışlardır..


Osmanlı devleti nereye koşacağını şaşırmış ve neticede azınlıkların ayaklanarak ayrı ayrı devletler kurmasına engel olamamışlardır..Osmanlının ençok dış borcu Rotschıld ailesinin sahibi olduğu Bank
Of England bankasınadır..Osmanlı Devleti,Rotschıld ailesine olan borcunu ödeyecek durumda
olmadığından Rotschıld ailesi bunu fırsat bilmiş Osmanlya iğrenç bir teklifte bulunmuşlardır..Sultan
2.Abdulhamit ile görüşen Lord Baron Rotschıld ''Kudüs şehrinin,Filistin'in,Suriye'nin ve Güneydoğu
Anadolu bölgesinin yeni kurulacak olan yahudi devletine verilmesi karşılığında Osmanlı devletinin tüm
dış borcunu silme ve balkanlarda,afrikada kaybettikleri toprakları geri verme'' teklifinde bulunmuş ancak Abdulhamid teklifi şiddetle reddetmiştir..

Abdulhamid,dinen böyle bir tutum sergileyerek büyük bir sevaba girmişse de Osmanlı devletinin yıkılma sürecini hızlandırmıştır

Daha sonraları Enver Paşa,Abdulhamid'in bu tutumunu tarihi bir hata olarak değerlendirmiştir..

Enver Paşa'ya göre Kudüs şehri ve Kenan diyarı yahudilere geçici olarak verilmeli ve Osmanlı tekrar eski gücüne kavuştuktan sonra bu topraklar geri alınmalıydı..

Ulu önder Atatürk'e göre ise Osmanlı devleti böyle birşey yapmış bile olsaydı yıkılmatkan kurtulamazdı çünkü Osmanlı üzerine korkunç oyunlar oynanıyordu üstelik devlet her kademesi ile adeta kokuşmuş bir haldeydi.


Özetleyerek: anlattığım bu süreçlerden sonra Rotschıld ailesi 1.Dünya savaşının çıkmasında çok aktif bir şekilde rol almış ve savaşın çıkması için gerekli olan tüm tezgahı sağlamıştır

Rotshıld ailesinin hesaplarına göre:

1.Dünya savaşı ve Arabistanlı Lawrence'in faaliyetleri Arapların birçok parçaya bölünmesi İsrail devletinin kurulması için yeterliydi..Savaş gerçekleşmiş,Almanların önderliğindeki İttifak devletleri grubu savaşı kaybetmişlerdi..

Rotschıld ailesinin tüm hesapları tutmuş ve İsrail devletinin resmi kuruluşunun ilan edilmesinden başka birşey kalmamıştı ortada..Ancak tarihi rüyaya çeyrek kala Rotschild ailesi ayrıntılarda küçük bir hesaplama hatası yaptığını farkedememişti..

İsrail devleti kurulmaya hazırdı tamam ama dağ ve ovalardan ibaret olan İsrail topraklarında kim yaşayacaktı? ?

Sürekli olarak gelişmiş Avrupa kentlerinde yaşamış olan yahudiler İsrail'de yaşamaya nasıl ikna edilecekti? ? Esas sorun buydu..

Bu sorunun giderilmesi için Rotschild ailesi radikal kararlar aldı ve yeni bir savaş için gerekli olan ortam hazırlanmaya başlandı..

KUKLA DİKTATÖR HİTLER'İN ORTAYA ÇIKIŞI VE 2.DÜNYA SAVAŞI:

Almanya devleti Birinci Dünya savaşından adeta bir enkaz halinde oldukça demorolize bir biçimde çıkmıştı..Devlet tüm ekonomik ve askeri gücünü savaş sonrasında kaybetmişti..Ve tüm bunlara ilave olarak birde çok ağır yaptırımlar içeren savaş tazminatı anlaşmalarına imza atmışlardı...

Ancak Almanya'nın borçlu olduğu ülkelerin merkez bankalarının %85'i Rotschild ailesine ait olduğundan Almanya sadece yahudi Rotschild ailesine borçluydu..

Rotschıld ailesi Almanların bu yüklü borcun onda birini dahi ödeyemeyeceklerini adı gibi biliyordu..Rotschıld ailesi enkaz halindeki Almanya'ya Alman merkez bankasının kendilerine devredilmesi karşılığında dış borçlarının silinmesini teklif
ediyordu ve Almanlar bocu ödeyemeyeklerini bildikleri için teklifi kabul etmek zorunda kalıyorlardı..

Aslında bu durum sonun başlangıcıydı..Bırakın savaşacak parayı ve silahı,savaşta asker olarak kullanılacak erkek vatandaşı bile kalmayan Alman devleti enkaz haldeyken tekrar sivirlerek tüm dünyaya kafa tutacak gücü nereden ve nasıl bulabilirdi? ?

Bunun için ancak Tanrının yardımı gerekirdi..

Ancak onlar intikam için plan yapmadan Rotschild ailesi onlar için çok gizli bir plan yapmıştı bile..Bu plana göre sahte ama çok inandırıcı bir faşizm rüzgarı Avrupa'da esecek ve yahudilere en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir şekilde şiddet ve baskı uygulanarak İsrail'e göç etmeye mecbur
bırakılacaklardı..

Bu planın ilk parçası Almanya'nın ekonomisinin ayağa kaldırılması ve Almanya'nın hızla silahlanmasının sağlanmasıydı..Almanya yıllar boyu A'dan Z'ye her konuda finanse edilmiş, 2.dünya savaşında savaşmak üzere neredeyse çocukluktan askerler yetiştirilmiştir..

Muazzam bir ekonomik ve askeri güce kavuşan Almanya'nın başına ise 1.Dünya savaşında er olarak savaşan fanatik
milliyetçi Hitler getirilmiştir..

İtalya ise Almanya'da başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve adınafaşizm denilen rüzgarın etkisi altında kalmış ve iktidara Mussoloni gelmiştir..Mussoloni'nin iktidara gelmesi Rotschild ailesinin bir planı değil kendiliğinden gelişmiş bir olaydı ama bu durum Rotschıld ailesinin ekmeğine yağ sürmüştü..

Hitler iktidara gelir gelmez müthiş hitap yeteneği ve ürkütücü karizması ile Alman halkını yediden yemişe peşinden koşturmuştur..Hitler'in konuşmalarında ve toplantılarında ise şaşırtıcı bir biçimde ana hedef yahudilerdir..

Hitler'in iktidara gelmesinden önce kardeş gibi birarada yaşayan Alman ve yahudi halkları birbirlerine hiçbir zararlarının dokunmamasıra rağmen oluşturulan yapay kaos ortamı
yüzünden birbirleri ile kanlı bıçaklı hale gelmişlerdir..

Savaştan önce yahudi işadamlarına Nazi gençlerinin düzenlediği saldırılar,ev kundaklamalar ve cinayetler ortamı iyice germiştir..

Zengin olan yahudiler bir yolunu bulup Almanya'yı terk etselerde fakir olan zararsız yahudiler biryere gidecek
paraları olmadığından oldukları yerde kalakalmışlardı..

O dönemler savaş dönemleri olduğundan Almanya'nın dışına çıkmak için büyük paralar ve bazı önemli bağlantılar şarttı..

Fazla gereksiz detaya girmeden Hitler savaşı başlatmış ve Almanya'nın sahte intikam harekatı başlamıştı..

Almanya savaşın ilk yıllarında anormal bir başarı göstermiş ve
Fransa,Yugoslavya,Çekoslovakya,Avusurya ve Belçika gibi ülkelerin tamamını çok kısa sürede ele geçirerek Nazi ordularının gücünü ortaya koymuştur.

Özellikle Paris kentine 2 saatte giren Nazi orduları İngiltere ve İspanya'nın iyice ürkmesine neden olmuştur..İngiltere'yi hava saldırıları ile darmadağın eden Nazi orduları bir taraftandan da sözde yahudi soykırımı yapmaya başlamıştır..
Yahudiler birbir katledilmiş ve imha fırınlarında kılmıştır..Ortada öyle korkunç bir ortam vardırki savaştan sonra bölgeyi teftişe gelen Amerikalı generaller bile uçaklarından iner inmez havadaki pis kokudan dolayı hava alanına kusmuşlardır..Havadaki pis kokunun nedeni ise sürekli olarak yakılan insan cesedleri ve çürümüş cesedlerdir..

Savaştan sonra tam bir korku ülkesine dönen Almanya'da
ortaya atılan iddialara göre neredeyse hiç yahudi bırakılmamıştır..
Ancak Sovyet araştırmacılar durumun hiç de öyle olmadığını savaşta katledilenlerin sadece %15'in yahudi olduğunu net ve çarpıcı belgelerle kanıtlamışlardır..
Bu belgelere göre savaşta öldürülenlerin çoğu çinegene ve Polonyalılardı.

Geriye kalan zengin yahudiler Rotscild ailesinin kurduğu paravan şirketler aracılığı ile Amerikan askerleri denetiminde
gizlice Amerika'ya değil İsrail'e kaçırılmışlardır..

İsrail'e getirildikleri dönemden İsrail devleti kuruluncaya kadar olan süreçte tabiri caizse Allah'ın dağında prefabrik usulü yapılmış evlerde kalmışlar ve büyük zorluk çekmişlerdi..

Kaçmak için girişimlerde bulunanlar ise Tevrat'ın emrettiği bir
biçimde idam edilmişlerdir..Neticede yaratılan sahte milliyetçi bir hava ile sözde yahudi soykırımı yapılmış,tüm dünyada yahudilere yönelik şiddet eylemlerine girişilmiş ve yahudiler İsrail'e göç etmek zorunda bırakılmışlardır..

Yani Rotschild ailesi 1.Dünya savaşında yarım bıraktığı işi 2.Dünya savaşında tamamlayabilmiştir..Aşırı dindar bir aile olan Rotschild ailesi kendilerine göre Tanrı'ya olan sözünü
yerine getirmişlerdir..

BAŞKAN KENNEDY'NİN ORTADAN KALDIRILMASI

2.Dünya savaşından sonra kurulan İsrail devleti'bde herşey 1960 yılında John Fitzgerald Kennedy'nin Amerikan başkanı olmasından sonra değişmiştir..

Kennedy Amerikan tarihinin en genç başkanıdır ve aynı zamanda Amerikan başkanı olmuş ilk katolik kişiydi Kennedy'den önce Amerika'da katolik birbaşkan hiçbir zaman olmamıştır..

John F Kennedy'nin babası olan Joseph Kennedy de politikacı olup aynı zamanda İngiltere büyükelçiliği yapmış olan katolik bir büyükelçiydi..
Ne babası, ne de başkan Kennedy yahudilerle iyi geçinemiyolardı..Babası büyükelçilik yaptığı dönemde Londra'da yahudilerin boy hedefi haline gelmiş ve çeşitli saldılara maruz kalmıştır..

Kennedy de Amerika'da başkan seçilmeden önce Sigmund Rotschild'in kendisine yapmış olduğu ''başkan seçildiğinde ortadoğuda İsrail tarafını tutan bir politika izlemesi karşılığında milyonlarca doları bulan seçim kampanyası masraflarını karşılayacaklarını belirtmiştir..'' Ancak Kennedy böyle bir teklifin bir daha kendisine yapılmamasını rica etmiş ve kendisini hakarete uğramış gibi hissettiğini belirttirmiştir..

Kennedy İsrail lobisinin Amerikan devleti üzerindeki faaliyetlerinden anormal derecede rahatsız bir politikacıydı

Kennedy'e göre lobilerin Amerikadaki faaliyetleri Amerikan bağımsızlığına vurulmuş bir darbeydi..

23 Eylül 2009 Çarşamba

Korucu açılımı geliyor


Hükümet, korucuların silahlarını almaya hazırlanıyor

Yıllardan beri PKK terörüne karşı mücadele eden korucuların ellerindeki silahlar alınacak.Korucular maaşlarını köy işleri yaparak alacak. Hükümet, demokratik açılım kapsamında 'korucu açılımı' yapmaya hazırlanıyor. Yıllardan beri PKK terörüne karşı mücadele eden korucuların ellerindeki silahlar alınacak. Korucular maaşlarını köy işleri yaparak alacak.

Bugün Gazetesi'nin haberine göre, demokratik açılım kapsamında hükümet, 80 bin korucuya dağıtılan silahları toplamayı planlıyor. Koruculara verilen silah taşıma hakkının geri alınması yasal düzenleme ile sağlanacak. Hükümetin korucu açılımının Meclis’in 1 Ekim'de açılmasının ardından öncelikli olarak gündeme getirilmesi bekleniyor. İçişleri Bakanlığı'nın koruculuk sistemini kaldırılmasına ilişkin hazırladığı yasa tasarısı Bakanlar Kurulu'nda görüşülmesinin ardından Meclis’e gönderilecek.

CAN GÜVENLİKLERİ TARTIŞILIYOR

Korucularla ilgili olarak Köy Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve Silah Kanunları’nda yer alan maddenin yürürlükten kaldırılması veya değiştirilmesiyle tartışılmaya başlanacak. Yasanın çıkmasıyla birlikte korucuların tamamının elleriden silahları alınacak. Korucuların can güvenliklerinin nasıl sağlanacağı konusunda ise değişik tedbirler üzerinde çalışılıyor.

KÖY İŞLERİ YAPTIRILACAK

Yıllardır koruculuk yapan kişilerin işlerine son verilmesine rağmen bu kişilere başka bir formülle maaş bağlanacak. Bu insanların geçimlerini koruculuk maaşı ile sağladıklarına dikkat çekiliyor. Korucuların ortada kalmalarını önlemek için köyün ortak işlerini korucuların yapması sağlanarak bu kişilere maaş ödenmeye devam edilecek.

23 BİN GÖNÜLLÜ KORUCU VAR

Türkiye’de 22 ilde görev yapan korucuların toplam sayısı 80 binin üzerinde. Bunlardan 59 bin düzenli maaş alan geçici köy korucusu, kalan 23 bin 274 kişilik kısmı ise maaş almayan gönüllü korucu. Diyarbakır'da 5 bin 187, Şırnak'ta 6 bin 756, Batman'da 2 bin 887, Bingöl'de 2 bin 511, Bitlis'te 3 bin 730, Mardin'de 3 bin 323, Muş'ta bin 860, Siirt'te 4 bin 661, Hakkari'de 7 bin 614 korucu var.

5 BİNİNE TERÖR SUÇU CEZASI VERİLDİ

Koruculuk sisteminin uygulanmaya başlandığı 26 Mart 1985 tarihinden bugüne kadar 5 binin üzerinde korucu hakkında 'terör suçları', 'mala karşı işlenen suçlar', şahsa karşı suçlar, kaçakçılık gibi suçlara karıştığı gerekçesiyle işlem yapıldı.

BİLGE KÖYÜ KATLİAMI'NDA TARTIŞILMIŞTI

Koruculuk sistemi Mardin'in Bilge Köyü’nde 44 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan elim olayın ardından büyük tartışmaya neden olmuştu. 44 kişinin ölümüne neden olan kişilerin korucu oldukları ve katliamda kullandıkları silahların da devlet tarafından verilen silahlar olduğu ortaya çıkmıştı.

Hükümet de Bilge Köyü katliamının ardından koruculuk sitemini yeniden düzenlemek için çalışma başlattığını açıklamıştı. Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz'ün yargılandığı faili meçhul cinayetler davasında Kamil Atağ ile Koçero Saluci gibi korucubaşı olarak görev yapmış ve JİTEM'in yasadışı işlerine karışmış kişilerinde yer alması sistemin istismara açık olduğunu gözler önüne sermişti.

22 Eylül 2009 Salı

Bahçeli'den hükümete açılım cevabı...

'Cezası neyse katlanacağız'


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dün MHP Genel Merkezi’nde partililerle bayramlaştı. Bahçeli, açılımla ilgili TBMM’de kapalı oturum yapılması durumunda “devlet sırrı” niteliği taşıyacak bu görüşmenin içeriğini kamuoyuna deşifre etme konusundaki kararlılığını vurgularken, “Cezası neyse katlanacağız” dedi. Bahçeli, şöyle konuştu: “Sayın Başbakan toprak bütünlüğünü koruyamamaktadır, ülkede istikrarı koruyamamaktadır, bin yıllık kardeşliğimizi koruyamamaktadır. Sayın Başbakan, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarını yok farz etmekte ve MHP’nin Hakkari’deki il binasını dahi koruyamamaktadır.”

Bahçeli, gazetecilerin Erdoğan’ın “Açılımı bölücü olarak niteleyenlerin gerçekte bölücü olduğı” şeklindeki sözlerini nasıl değerlendirdiği sorusuna, “Çok sakat bir cümle. Hala yanlışın farkına varmamış. Türkiye’yi 36’ya bölerek, etnik unsurları sayarak, Türkiye’yi ilmik ilmik bölmeye çalışan bir Başbakan’ın bunu söylemesi kadar utanç verici bir yaklaşım olamaz” dedi. “TBMM’de yapılan kapalı oturumların kamuoyuna açıklanmasının yasa gereği suç olduğunun” belirtilmesi ve “Bunu göze alıyorsunuz herhalde” denilmesi üzerine de Bahçeli, “Almasam söyleyebilir miyim. Kapalı oturumun kamuoyuyla, milletimizle paylaşılmasının cezası neyse MHP olarak ve Genel Başkan olarak buna katlanacağımızı ifade etmek istiyorum” dedi.

21 Eylül 2009 Pazartesi

Başbuğ sınırda

Başbuğ sınırda
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ Bayramın 2. gününde Mardin'de sınır karakolunda...

AA


Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, "Devletimizin, milletimizin ve güvenlik kuvvetlerinin kararlılığı karşısında bölücü terör örgütünün amaçlarına ulaşması mümkün
değildir. Tekrar ifade ediyorum; silahla kanla bir yere varılamaz. Tek çıkar yol, bölücü terör örgütünün silahlarını bırakmasıdır" dedi.

Orgeneral Başbuğ, Mardin'in Nusaybin ilçesindeki Sınırtepe Karakolu'nu ziyaret ettikten sonra açıklamalarda bulundu.

Devletin ülkede meşru güç kullanma hakkına sahip tek otorite olduğunu vurgulayan Orgeneral Başbuğ, şunları kaydetti: "Terör örgütlerinin de her zaman her fırsatta bu otoritenin sarsılmasını ister. Bölgede özellikle Güneydoğu Doğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgemiz başta olmak üzere bu bölgelerde teröristler bulunduğu sürece, bu görevlerin biraz evvel açıkça ifade ettiğim görevlerin yerine getirilmesi devletin ve dolayısıyla güvenlik kuvvetlerinin vazifesidir. Devletimizin, milletimizin ve güvenlik
kuvvetlerinin kararlılığı karşısında bölücü terör örgütünün amaçlarına ulaşması mümkün değildir.

Bugüne kadar örgüt kandırdığı, kullandığı 3 bine yakın insanının ölümüne neden olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri her zaman, her şeye rağmen bölücü terör örgütüne karşı yürüttüğü mücadeleyi insan odaklı olarak yürütmektedir. Bu
gerçekten terörist örgütlerle yürüttüğümüz mücadeleyi İnsan odaklı olarakn yürütmek çok önemlidir.

Terör örgütüne kandırılarak katılan teröristlerin büyük bir bölümü 26 yaşına ulaşmadan hayatını kaybetti. Bu kapsamda özellikle terör örgütüne karşı çıkmalarına rağmen evlatlarını terör örgütüne kaptıran ve bu acıları yaşayan o anne ve babaların da acılarını anlamak zorundayız. Bu nedenle tekrar ifade diyorum; silahla, kanla bir yere varılamaz. Tek çıkar yol, bölücü terör
örgütünün silahlarını bırakmasıdır."

Başbuğ'dan sürpriz ziyaret
Foto galeri için tıklayın
Flaş! Başbuğ'dan sürpriz ziyaret!
video için tıklayın



AKAN KANIN DURMASINI TSK DA İSTİYOR


Genelkurmay başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ, "Evet. Akan kanın durmasını herkes, elbette Türk Silahlı
Kuvvetleri de ister. Hatta isteyenlerin en başındadır. Bundan herkes emin olsun.

Ancak bu kanı kim ve niçin akıtıyor? Bu soruyu sormak lazım. Akan kan dursun,
dursun. Peki, bu akan kanı kim ve niçin akıtıyor? Bu sorunun cevabını aramak
lazım. Bu sorunun cevabı açık; bölücü terör örgütü" dedi.

Orgeneral Başbuğ, Mardin'in Nusaybin ilçesindeki Sınırtepe Karakolu'nu
ziyaret ettikten sonra açıklamalarda bulundu.

Bayramların bütünlüğümüzü pekiştirdiğimiz günler olduğunu, bayramların
bir daha düşünme fırsatı verdiğini, kırgınlıkları unutturduğunu kaydeden
Orgeneral Başbuğ, şöyle konuştu:
"Evlatlarını, eşini, babasını vatan savunmasında şehit vermiş ocaklarda
bu bayram günlerinin sevinci buruktur. Oralarda bu bayram günleri buruk yaşanır.

Vatanı uğruna şehit ve gazi olmak bir asker için ulaşabilecek mertebelerin en
yükseğidir. Şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize minnet duygularımızı
iletiyoruz.

Şehitlerimizin annesi, bizlerin de annesidir. Bizlerin de anasıdır. Bütün
şehit analarının öpülesi ellerini saygı ve şükranla bu bayram günü öperim.

Biz askerler için bayramların ayrı bir önemi vardır. Çoğu zaman bu
evlatlarımızın bugün yaşadığı gibi çoğu zaman anne ve babalarımızdan, eşimizden
ve dostumuzdan uzak oluruz. Bu Mehmetçikler ki -bunlar analarının ve babalarının
bize birer emanetidir- bu bayramlarda bu Mehmetçikler bizim ailemizin birer
parçası olur, evladımız olur. Bugün öğle yemeğinde beraber olduk ben de
evlatlarımla olmuş gibi kendimi hissettim. Gerçekten bugün burada Mehmetçiklerle
beraber olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Bayramlarını kutlamaktan sevinç
duyuyorum.

Bu vesile ile bütün Mehmetçiklerimizin Edirne'den Hakkari'ye kadar görev
yapmakta olan bütün Mehmetçiklerin alilerinin de bayramını kutluyor, kendilerine
selam ve sevgilerimi gönderiyorum. O ailelere diyorum ki burada olduğu gibi
hiçbir yerde evlatları yalnız değildirler. Onlar komutanlarıyla, arkadaşlarıyla
beraberlerdir."
Türkiye'nin neredeyse çeyrek asırdır terör ile yaşadığını, bu bayram günü
bu geçen sürece bakıldığı zaman özellikle insanı açıdan elbette üzüntü
duymamanın mümkün olmadığını vurgulayan Orgeneral Başbuğu, şöyle devam etti:
"Evet. Akan kanın durmasını herkes, elbette Türk Silahlı Kuvvetleri de
ister. Hatta isteyenlerin en başındadır. Bundan herkes emin olsun. Ancak bu kanı
kim ve niçin akıtıyor? Bu soruyu sormak lazım. Akan kan dursun, dursun. Peki, bu
akan kanı kim ve niçin akıtıyor? Bu sorunun cevabını aramak lazım. Bu sorunun
cevabı açık; bölücü terör örgütü.

Dünyanın her yerindeki teröristler gündemin kan, gözyaşı, kin ve nefret
üzerinde oluşmasını ister. Teröristler toplumda düşmanlığı arttırmak, iletişimi
kopartmak ve toplum içerisinde farklı kimlikler yaratmak suretiyle
farklılaşmalara yol açmak ister. Şimdi bazıları diyor ki 'Şu tarihe kadar
insanların ölümüne neden olmayacağız ancak şu tarihten sonra tekrar masum
insanları, görevlerini yapmakta olan asker ve polisleri öldürmeye başlayacağız'.

Bu düşünce nasıl açıklanabilir. Bu tehdit, terör içeren, insanlık dışı bu
düşüncelere nasıl ılımlı bakılabilir. Hatta bu çeşit düşünceler nasıl
desteklenebilir. Bunun da herhalde sorulması lazım. Daha önce de ifade ettiğim
gibi ülke ve millet bütünlüğünü korumanın elbette bir bedeli vardı. Bedelsiz
hiçbir şey olmaz. Asker için onur ve vazife her şeyin üstündedir."

20 Eylül 2009 Pazar

Kürt açılımını protesto

Kefen bezli yürüş!
Kürt açılımını protesto etmek için Gaziler Günü’nde yürüyüş başlatılar

Ulus’taki eski TBMM’nin önünden tekerlekli sandalye ile 15 Ağustos 1984’te Siirt’in Eruh ilçesinde PKK’ya karşı verilen ilk şehit olan Süleyman Aydın’ı anmak ve teröre başladığı yerde dur demek için gaziler tekerlekli sandalyelerle yürüyüş başlattı. Ellerinde Türk Bayrakları, omuzlarında çantalarla yürüyüş başlatan gazilerin kefen bezlerini de boyunlarına asmaları dikkat çekti. Eski Meclis binası önünde yaptıkları basın açıklamasının ardından yürüyüşe geçen gazilere vatandaşlar “Kahrolsun PKK” sloganları atarak destek verdi. Yurdun dört bir yanında Gaziler Günü nedeniyle törenler düzenlendi.

Yine tuhaf açıklama

KAŞINIYORLAR
‘Son teröristliğe milyonlarca aday var’

Tunceli’de DTP’liler partilerine yönelik gözaltı ve tutuklamaları protesto icin AKP il başkanlığı önüne siyah çelenk bıraktı. DTP Tunceli İl Başkanı Veli Haydar Güneş, burada yaptığı açıklamada Genelkurmay Başkanlığı’nın haftalık bilgilendirme toplantısında “Son tererörist etkisiz hale getirilinceye kadar operasyonlar sürecek” açıklamasına sert tepki gösterdi. Güneş, “Ordunun son teröristten kastı nedir bilmiyoruz, ama böyle düşündükleri sürece karşılarında son teröristliğe aday milyonlarca insan bulacaklarından eminiz. Biz hem siyasetçi, hem insan olarak ordunun bu ülkenin kaderiyle oynamasına izin vermeyeceğiz. Güvenlik güçlerinin 25 yıllık savaş boyunca Kürtlere yönelik uygulamalarından dolayı suç dosyası çok kabarık olup, toplum nezninde iyi bir itibara sahip olmadığını bilmesi gerekir” dedi.

Rumların Türkiye'den son talepleri

Rumların Türkiye'den son talepleri
Kıbrıs Rum Ulusal Konseyi'nin dört gün süren toplantısının sonunda Rum tarafı, Türkiye'den son taleplerini netleştirdi

AA

Kıbrıs Rum Ulusal Konseyi'nin dört gün süren toplantısının sonunda, "Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmezse AB üyeliğine karşı çıkılması” da dahil bazı kararlar alındı.

Rum siyasi partilerinin önerilerini de sunduğu toplantı, dün akşam yapılan ortak açıklama ile sona erdi.

TÜRKİYE YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRSİN YOKSA...

Rum radyosunun haberine göre, Konsey toplantısında, Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas ile siyasi liderler, “Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ve 'Kıbrıs cumhuriyeti' karşısındaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda”, Rum hükümetinin Aralık ayında, Türkiye'nin AB'ye üyeliğine razı olmayacakları konusunda anlaştılar.

Toplantıda, Kıbrıs sorunu müzakere süreci ve Aralık ayında değerlendirilecek Türkiye'nin AB üyeliği öncesindeki AB-Türkiye ilişkileri ele alındı.

ÇÖZÜM İÇİN TÜRK ASKERİ VE "YERLEŞİKLER" ADADAN ÇEKİLSİN

Toplantıdan sonra alınan kararları açıklayan Kıbrıs Rum yönetimi Sözcüsü Stefanos Stefanu, “Ulusal Konsey'in BM kararları ve 1977-1979 Doruk Antlaşmaları temelinde iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitlik temelinde, iki halkın, kurumların ve ekonominin yeniden birleşebileceği bir barış çözümü konusunda da anlaştığını” söyledi.

Stefanu, “çözümün; Türk askeri ve 'yerleşiklerin' (Türkiye Cumhuriyeti uyruklu KKTC vatandaşları) adadan çekilmesi ve adanın, İngiliz üslerinin uzaklaştırılması da dahil askersizleştirilmesiyle olacağını” kaydetti.

ULUSLARARASI BİR KURUM NÜFUS SAYIMI YAPSIN

Stefanu, Ulusal Konsey'de, Kıbrıs sorunu çözülmeden önce, güvenilir bir uluslararası kurum tarafından nüfus sayımı yapılması kararının alındığını da açıkladı.

GARANTÖRLER VE GARANTİLER KABUL EDİLMEYECEK

“Kıbrıs cumhuriyetinde garantörler ve garantileri kabul etmeyeceklerini” kaydeden Stefanu, “çözümün, dıştan gelecek müdahalelerin değil, iki lider arasındaki anlaşmanın ürünü olması gerektiğini” belirtti ve böyle bir anlaşmanın referanduma sunulabileceğini söyledi.

Rum Sözcü, “Hakemlik biçimleri ve takvimlerin zorla kabul ettirilmesi mümkün değildir” dedi.

19 Eylül 2009 Cumartesi

"Önlem alınmazsa Türkiye parçalanacak"

"Önlem alınmazsa Türkiye parçalanacak"


DHA


ERGENEKON Soruşturması'nı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca davanın görüldüğü İstanbul 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen ek klasörler arasında Doç. Dr. Ümit Sayın'ın Genelkurmay Başkanlığı'na gönderdiği bir raporda yer aldı. 2004 tarihli raporda Türkiye'nin kritik bir dönemden geçtiğini, örgütlenip önlem alınmazsa parçalanacağını belirten Ümit Sayın, bu parçalanma planında sahte verilerle olduğu iddia edilen yaklaşık 43 etnik grubun tam bağımsızlığının hedeflendiğini iddia etti.

BİLGİLENDİRİCİ ÖN RAPOR
Birinci davada sanık olan ikinci davada da gizli tanık 'Anadolu' olduğu iddia edilen Doç. Dr. Ümit Sayın, raporuna gizli notu düştü. Giriş bölümünde "Türkiye'nin bütünlüğünü ortadan kaldırmaya azmetmiş iç ve dış düşmanlara karşı TSK'nin ve akademisyenlerin örgütlenmesi ve yapmaları olası psikoljik savaş üzerine bilgilendirici ön rapor" olduğunu yazdı.

Önbilginin sunulduğu makamlar olarak ise Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı, Psikoljik Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı, MGK ve ilgili birimler gösterdi. Raporun konu başlığında ise "Türkiye'nin ulusal güvenliğinin ve bölünmez bütünlüğünün korunması için tüm ülke çapında başlatılmış olan yeni Kuvayi Milliye hareketini, TSK, akademisyenler ve aydınlarla birlikte sürdürülmesi için koordine olarak örgütlenilmesi" ifadesine yer verdi.

EGE SAHİLİ İŞGAL EDİLECEK
Önlem alınmazsa Türkiye'nin parçalara ayrılacağı iddialarına yer verilen raporda Kıbrıs'ın tamamen bir Yunan, İngiliz ve ABD adası haline getirilmesinin, Türk varlığının adadan yok edilmesinin planlandığını belirten Doç. Dr. Ümit Sayın, İzmir başta olmak üzere tüm Ege sahil şeridinin işgal edileceğin öne sürdü. Bölünecek topraklara ilişkin harita da hazırlayan Ümit Sayın, raporunda şu iddialara da yer verdi:

"Trakya'nın Yunanlılar'a ve Bulgarlar'a verileceğini, Diyarbakır merkezli kuzey Kürt devletinin ilan edileceğini, Artvin, Ağrı başta olmak bazı toprakların Ermenistan'a verileceğini, Karadeniz'de bir Rum Pontus devletinin kurulmasının planlandığını iddia etti. Güneydoğu Anadolu'da Fırat Nehri'nin batısıyla Suriye topraklarını da içeren bölgede büyük İsrail devletinin, İstanbul'da Vatikan gibi bağımsız bir Fener Rum Patrikhanesi devletinin kurulacak.

İstanbul'un ikiye bölünecek. Bir bölüm Hong Kong gibi tarafsız serbest bölge haline getirilecek. Avrupa tarafında Konstantinapolis'in ilan edilecek. Orta Anadolu'da hilafetle yönetilen bir Türk şeriat devleti, tüm etnik gruplara zamanla devlet kurma hakkı tanınacak. Bu hedefler en geç 2025'e kadar varılması planlanmaktadır. Önlem alınmazsa Türkiye'nin parçalanması 2015'te başlayacak. İstanbul nüfusunun yüzde 10'u 2050'ye kadar Protestanlaştırılarak, kilit noktalarda Protestan elit zümreyi yaratmak da yabancı güçlerin hedefleri arasındadır."

PSİKOLOJİK SAVAŞ YAPILMALI
Ümit Sayın, raporunun devamında alınacak önlemlere de yer vererek, halkı geri kazanmak için ciddi psikolojik savaşın yapılması gerektiğini vurguladı. Halkı yanlarına almadan Kuvayi Milliye Hareketi'ni gerçekleştirmenin mümkün olmadığını anlatan Ümit Sayın, "Psikoljik savaş, medya ile beyin yıkama, nörokimyasal zihin kontrolü, ideoloji değiştirme ve kara bilim konularda bilimsel araştırmaları akademisyenlerle birlikte yapan asker-sivil AR-GE merkezler açılmalıdır. Bu araştırmalar çok gizli kalmalıdır" dedi.

Bugün, psikoaktif maddelerin sentezlendiğini, insanları etkisiz hale getirilip, amaçlar doğrultusunda isteneni yaptırmanın mümkün olduğunu savunan Sayın, şöyle devam etti:

"Bireysel zihin kontrolünün yanı sıra, kitlesel beyin yıkama ve zihin kontrolünün değişkenlerini bilimsel olarak tespit etmek için multidisipliner çalışmalar yapmak şarttır. Atatürkçüler'in bir araya gelmeleri şart. Bu örgütlenme TSK'nin gizli bilgisi ve etkinliği, kontrolü altında yapılmalıdır"

CHP Gençlik Kolları, imza kampanyası başlattı.

Dokunulmazlığa dokunuyorlar
CHP Gençlik Kolları, imza kampanyası başlattı.

CHP İstanbul İl Gençlik Kolları, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle imza kampanyası başlattı.

Beyoğlu'ndaki İstiklal Caddesi üzerinde toplanan grup, ellerinde 'Durma dokun' yazılı dövizler taşıyarak, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle çeşitli sloganlar attı.

Grup adına bir basın açıklaması yapan CHP İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı Tarkan Ellergezen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidara geldiklerinde dokunulmazlıkların kaldırılması için söz verdiğini söyledi.

Ellergezen, CHP'nin ise gerek TBMM'de gerek yerel örgütlenmelerinde dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde çalışmalarını sürdürdüğünü belirterek, şunları kaydetti:

'Aradan 7 yıl geçti. Halk, kendini yönetenlere dokunmaktan yine aciz bırakıldı. Yolsuzluk ve yoksulluk yine garibanı vurdu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a çağrımızdır, 'Verdiğin sözü tut, bu utancı üzerinden at'. Alıp verip ekonomiye nasıl can vereceğiz muallak ama kesin olan şu ki milletvekillerine halkın elleri, adaletin parmakları değmeden garibanın nefesi canlanmayacak. O yüzden CHP olarak 'Dokunmak güzeldir' diyoruz.'

Etkinliğe katılan CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal da hükümetin, 2002 yılında 'Dokunulmazlıkları kaldıracağız' dediğini ancak bugün kaldırılmasına engel olduğunu savundu.

İtalya'daki gibi, Türkiye'de de 'Temiz eller' operasyonu gerçekleştirilebilmesinin ilk adımının dokunulmazlıkların kaldırılması olduğunu vurgulayan Soysal, 'Aksi halde, yoksulluk ve yolsuzluklar devam eder. Bunların devam etmemesi için kürsü mahremiyeti dışında milletvekillerine dokunulması lazım' diye konuştu.

Konuşmasının ardından imza kampanyasına katılan Soysal, 'Kendi dokunulmazlığımın kaldırılması için bugün burada imza atıyorum' dedi.

Bahçeli, yapığı yazılı açıklamada ekonomideki son gelişmeleri değerlendirdi

Türkiye'nin ekonomik güvenliği hiç olmadığı kadar tehdit ve tehlikelere maruz kalmış bulunuyor

AA


Türkiye'nin bir yıla yakın süredir derin ve uzun bir ekonomik krizin etkisi ve hakimiyeti altında olduğunu ifade eden Bahçeli, şunları kaydetti:

''Özellikle son günlerde birbiri ardına açıklanan ekonomik veriler, aksi görüşlere rağmen krizin bariz bir şekilde devam ettiğini, sosyal ve ekonomik sistemi her yönden baskı altına aldığını göstermiştir. Başbakan Erdoğan'ın yok farz ettiği, başka tartışma ve sanal gündemlerle görmezden geldiği ekonomideki yangın gittikçe yayılmış ve ekonomik afet her hanenin kapısına dayanmıştır.

Bugün Türkiye'nin ekonomik güvenliği hiç olmadığı kadar tehdit ve tehlikelere maruz kalmış bulunmaktadır. Durum ciddidir ve Türkiye'nin en önemli sorunlarının başında gelen ekonomideki buhran telafi edilemeyecek bir aşamaya gelmiştir.''

Devlet Bahçeli, ''Orta Vadeli Ekonomik Programın ekonomide olumlu yönde değişim ve umut verici gelişmelerin olmayacağını ilan etiğini'' savunduğu açıklamasında, şu görüşlere yer verdi:

''Son zamanlarda içine çekilmek istenen dipsiz kuyulardan kurtulmanın çarelerini arayan aziz milletimiz, bir tarafta da ekonomide dinmek ve tükenmek bilmeyen sarsıntıların sancılarını yaşamaktadır. Kimliklerin kışkırtıldığı, demokratikleşme söylemleriyle üzeri örtülen yıkım sürecinin alt yapı çalışmalarının yapıldığı bugünkü ortamda; ekonomideki bozgun ve tahribat alabildiğine artmıştır.

Bu kapsamda AKP iktidarı tarafından Türkiye ekonomisi unutulmuş, kriz başıboş bırakılmış, alınması gereken tedbirler ihmal edilmiş ve maalesef milletimiz kendi kaderine terk edilmiştir.''

Geçen hafta açıklanan 2009 yılı ikinci çeyrek GSYH rakamlarına göre Türkiye ekonomisi bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde yedi oranında küçüldüğünü ifade eden Bahçeli, ''Dokuz aydır daralan ve resesyon çarkında öğütülen ekonomik sistemin sonucunda Türk milleti'nin fakirleştiğini, sefalete mahkum olduğunu ve işsizliğin önlenemez yükselişiyle geleceğinden endişe eder bir duruma geldiğini'' kaydetti.

Bahçeli, Orta Vadeli Ekonomik Program'ın 2009 yılında ekonominin eksi yüzde 6 oranında gerileyeceğinin hükümet tarafından itirafı olduğunu savunarak, ''2009 yılının kaybedilmiş bir yıl olduğunun kanıtıdır'' görüşünü aktardı.

''ENDİŞE VERİCİ AŞAMA''

Yeterli ve gerekli gelirden mahrum olan toplumsal yapıya devamlı tüketimi tavsiye eden mevcut iktidar zihniyetinin bu haliyle, üretimi önceliğine alması ve buna göre bir ekonomi politikası kurgulamasının mümkün olmayacağını belirten Devlet Bahçeli, şunları kaydetti:

''Başbakan Erdoğan'ın 'bize bir şey olmaz' diyerek geçiştirmeye çalıştığı krizin ekonomik büyümede yol açtığı zayiat milletimizin işsizlik sorununa daha uzun bir süre muhatap olacağını göstermektedir.

En son açıklanan işsizlik verileri Türkiye genelinde işsiz sayısının geçen yıla göre 972 bin kişi artarak 3 milyon 269 bin kişiye yükseldiğini ve işsizlik oranının ise 3,6 puanlık artış ile yüzde 13 seviyesinde gerçekleştiğine işaret etmektedir. İş aramayan ancak çalışmaya hazır olan 1 milyon 848 bin kişiyle birlikte toplam işsiz sayısının ne kadar endişe verici bir aşamaya geldiği tartışma götürmez bir gerçek olarak karşımızdadır.

Orta Vadeli Ekonomik Program'da işsizlik oranının 2009 yılı için yüzde 14,8; 2010 yılında yüzde 14,6; 2011 yılında ise yüzde 14,2 olacağı göz önüne alındığında, gelecek yıllarda da işsizliğin en öncelikli problem olmaya devam edeceği net olarak ortaya çıkmıştır.

Toplumsal bütünleşmeyi risk altına sokan, sosyal yapıda kaosa neden olabilecek işsizlik sorunu çözülmeden ekonomik istikrardan ve gelişmeden bahsetmek ancak milletimizi kandırmak olacaktır. Çözülen ve dağılan üretim sistemini ayağa kaldırmadan, toplumsal güven ve siyasal huzuru sağlamadan işsizliği zayıflatacak yatırım ortamının tesisi ihtimal dahilinde görülmemektedir.''

Bahçeli, işsizliğin en başta gelen nedenleri arasında yer alan; sanayi üretimindeki düşüş, imalat sanayindeki kapasite kullanımının azalması ve diğer üretim göstergelerindeki gerilemeler tersine çevrilmeden istihdam artışını sağlamanın çok zor olacağına belirtti.

Yeni iş sahalarının açılmasının en önemli belirleyicilerinden olan ihracat sektöründeki kan kaybı sürdüğünü ifade eden Bahçeli şunları kaydetti:

''Bu alandaki olumsuzluklar AKP hükümeti tarafından küresel gelişmelere bağlanarak sorumluluk almaktan ısrarla kaçınılmaktadır. 2009 yılı Temmuz ayında, 2008 yılının aynı ayına göre yüzde 28,3 düşen ihracat ayağa kalkmadan, yeni istihdam alanları oluşturulması mümkün olmayacaktır. Sürekli gerilim ve milli konulara duyulan alerjiyle birlikte kaybolan güven neticesinde, kuşkuyla yaklaşılan bir ülke haline gelen Türkiye'de ekonomik sektörlerin normale gelebilmesi, kalıcı bir canlanma ve büyümenin sağlanabilmesi Başbakan Erdoğan'ın siyasi anlayışıyla çok zor görülmektedir. Büyümedeki düşme ve doğal sonucu olan işsizlikteki yükselmenin yanı sıra kamu maliyesi tam anlamıyla felç olmuştur.''

Devlet Bahçeli, Ocak-Ağustos döneminde 171 milyar 741 milyon TL'lik bütçe giderleri karşılığında, 140 milyar 405 milyon TL bütçe gelirinin ortaya çıktığını, bütçe açığının da geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 779,7 artışla 31 milyar 336 milyon TL düzeyinde gerçekleştiğini ifade etti.

''BORÇ MİKTARI YÜKSELECEK''

Bahçeli, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:

''Bu korkutucu tablo tutarsız, sorumsuz ve ne yaptığını bilmez AKP iktidarının eseridir. Bütçe açığının kontrolden çıkması sonucunda yakın zamanda kamu finansman sorunu ortaya çıkacak, borç miktarı yükselecek ve uzun dönemde, şimdi bile katlanılamaz olan hayat pahalılığı artacaktır.

Milletimizin dibe vuran refahından vereceği ödünlerle kapatılmaya çalışılacak olan bütçe açığı, daha az yatırım, daha az iş, daha az ekmek ve daha az umut olarak herkese fatura edilecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, Başbakan Erdoğan ve hükümetinin böylesi bir bedeli Türk milletine ödetmeye hakkı ve haddi olmadığına yürekten inanmaktadır. Bütçenin bu hali, izlenen ekonomi politikalarının da iflas ettiği anlamına geleceğinden, yoğunlaşan belirsizlik ve yükselen risklerle birlikte Türkiye hızla karanlığa doğru sürüklenecektir.''

Bahçeli ''AKP iktidarının, ekonomiden siyasete, diplomasiden güvenliğe kadar ülkemizi içine soktuğu girdaptan çıkarma niyet ve isteğinin hiç olmadığının gün gibi ortadadır. Siyasi uygulamalarıyla milli bütünlüğümüzü tehlikeye sokan AKP iktidarının; Türk milletinin birliğini tehlikeye sokacak açılımları bir kenara bırakarak, asıl ekonomide kapsamlı bir reform ve çiftçiden esnafa, memurdan emekliye, işçiden dul ve yetimlere kadar her kesimi içine alacak ve artık elzem haline gelen bir açılım başlatması bizim en samimi dileğimizdir'' ifadesini kullandı.

MHP'nin Türk milletinin ekonomik yapıdan kaynaklanan sorunlarının çözülmesi için atılacak her adımın yanında ve destekçisi olacağını ifade eden Bahçeli, ''Ancak ayrışma ve bölünme getirecek girişimlerin de sonuna kadar karşısında olmaya devam edecektir'' dedi.

17 Eylül 2009 Perşembe

Çuvalcı komutan yeniden sahnede!



Amerikalı komutan, Musul ve Kerkük'e Kürt peşmergelerin yerleştirilmesini istiyor

Kuzey Irak'ta Türkmenlerin yaşadığı Musul ve Kerkük barut fıçısı gibi. Çünkü Amerikalı komutan bu iki kente Kürt peşmergelerin yerleştirilmesini istiyor. O komutan da Türkiye'nin çok iyi tanıdığı biri.

Türkmenler Kerkük'te protesto gösterisi düzenledi. "Peşmergeye hayır" dedi. Duruma öfkelenenler sadece Türkmenler değil. Araplar da öneriye isyan etti. İl meclisindeki toplantıyı terk ettiler. Protesto gösterisi düzenlediler.

Kerkük’te güvenliği Irak ulusal muhafızları sağlıyor. İçlerinde peşmerge de var. Ama Irak'taki ABD komutanı General Ray Odierno, peşmergelerin ulusal muhafızlardan ayrılmasını öneriyor. Yani ayrı bir güç halinde Kerkük'e girmesini istiyor.

Kerkük kadar Musul'da da aynı gerginlik var. Pesmergelerle, Türkmenler ve Araplar arasında bir çatışma çıkması an meselesi. Bu yüzden Irak Başbakanı Maliki öneriyi bekletiyor, çünkü Kerkük’te, Musul’da yaşanabilecekler onu da korkutuyor

Önerinin sahibi General Odierno Türkiye’nin yakından tanıdığı bir isim. Süleymaniye’de Türk askerlerine çuval geçiren timin başında o vardı. Şimdi Kuzey Irak'taki Amerikan güçlerinin başında. Ve şimdi Kerkük’e peşmerge gönderelim önerisiyle gözler bir kez daha ona çevrildi.

Kanaldhaber.com.tr

BU SÖYLEMLERİ NASIL YUTUYORSUNUZ...

Yine sert konuştu
`Siyasi irademize, önderliğimize, ana dilimize saygı duyacaksınız'

Canan ALTINTAŞ- Muharrem KONTAZ/DİYARBAKIR, (DHA)


DTP Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş, ’Kürt açılımı’ sürecinde partilerine mensup 10 kişinin tutuklanmasına tepki göstererek, “Daha açılımın başından bu kadar pervarsız bir yaklaşım sergilenirse, bundan sonra yapılacak olan açılımın başına TRT 6’nın başına gelenler gelir” dedi. Açılımın gerçekten ’Kürt açılımı’ olması için Kürt halkının hassasiyetleri ve taleplerinin ortada olduğunu belirten Demirtaş, “Birincisi siyasi iradelerine, önderliğine saygı duyacaksınız. Bu nettir. Halkımızın partisinin seçimlerine, öncüsüne saygı duyacaksınız. Ana diline kültürüne saygı duyacaksınız” dedi. DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk da “Demokratik meşru zeminde mücadelemizi sürdürmek istiyoruz. Ancak bu yolu tıkarsanız, bu yolu halkımızla birlikte sokakta mücadelermizi sürdüreceğiz” diye konuştu.