Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Atatürk Kültür Merkezi (AKM) tören alanında resmi geçit töreninin ardından vatandaşlarla bir araya geldi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, AKM’deki törenin ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü uğurladıktan sonra vatandaşların bulunduğu tribüne gitti. Vatandaşların büyük ilgi gösterdiği Orgeneral Başbuğ ve beraberindeki kuvvet komutanlarını vatandaşlar, alkışlarla ve "Türkiye sizinle gurur duyuyor", "Şehitler ölmez, vatan bölünmez", "Türkiye Türk’tür, Türk kalacak" şeklinde sloganlarla karşıladı. Bir kadın vatandaş da Orgeneral Başbuğ’a, "Komutanım, kızları da alın askere" diyerek bağırdı.
"Komutanım çok yaşa" sloganı ve alkışlar arasında, bazı vatandaşlarla sohbet edip bayramlarını kutlayan Başbuğ, çocukları da sevdi. Ağlayarak yanına gelen ve "Kürt açılımı istemiyoruz, ülkemiz parçalanmasın" diyen genç bir kızı da teselli eden Başbuğ, genç kıza sarılarak, Türkiye’yi kimsenin parçalayamayacağını söyledi. Tören alanı içinde yoğun izdiham arasında vatandaşlarla sohbet eden Başbuğ, gazetecilere yaptığı değerlendirmede, bu yılki bayramın daha görkemli, daha coşkulu, daha heyecanlı kutlandığını belirterek, "Gerçekten ordu-millet burada birleşti" dedi. Orgeneral Başbuğ, törenlerin daha görkemli ve coşkulu olmasında katkısı bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri personeline de teşekkür etti. Vatandaşlarla daha çok bir arada olmayı arzu ettiğini belirten Orgeneral Başbuğ, "Daha çok bir arada olmayı, konuşmayı arzu ediyordum. Ama izdihamdan olamadım. Ben bütün Türkiye halkının, öncelikle Ankara halkının Zafer Bayramı’nı kutluyorum ve bu bayrama gösterdikleri ilgiden dolayı gerçekten hepsine çok teşekkür ediyorum" diye konuştu.
"Son günlerde yaşanan konjonktürden dolayı mı bu kadar ilgi var sizce?" diye sorulması üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, "Yok, hayır. Bu Türk halkının, Türk milletinin silahlı kuvvetlere olan sevgisi her zaman var" dedi. |
30 Ağustos 2009 Pazar
Ülkemiz parçalanmasın
Bahçeli'den 'açılım'lı 30 Ağustos mesajı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 'Dün topraklarımızı parselleyerek, Türk milletini yok etmek isteyenlerin emelleriyle, bugün milletimizin birliğini, kardeşliğini bozmaya uğraşanların amaçları üst üste örtüşse de tarihin şahitliğinde bu hain girişimlerden asla sonuç alınamayacağı iyi bilinmelidir' dedi. MHP Genel Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre, Bahçeli, 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla kutlama mesajı yayımladı. Bahçeli mesajına, 'Türk milletinin, son anayurdunda yaşamasına tahammül edemeyen mihraklara karşı, 87 yıl önce Kocatepe'den başlattığı muazzam taarruzun yıl dönümünü iftiharla kutluyoruz' diyerek başladı. Büyük Taarruz'u, 'üzerine kin, entrika ve ateşle gelen dış düşmanlarla birlikte, içerideki hainlere ve gafillere karşı vatanını müdafaa eden büyük milletin tarihe mal olan muhteşem bir mücadelesi' olarak tanımlayan Bahçeli, Kocatepe, Çiğiltepe, Tınaztepe ve Belentepe'de yanan bağımsızlık meşalesinin Dumlupınar'da körüklendiğini, Ege'ye kadar tüm yolu aydınlattığını, Türk'ün inancı, kararlılığı ve azmi karşısında çelik ve demirin çaresiz kaldığını belirtti. 'Bu tarihe kadar yaklaşık 200 yıl geri çekilen Türk milleti, Büyük Taarruz ile birlikte esareti ve yabancı postalları asla kabullenmeyeceğini tüm dünyaya ispat ve ilan etmiştir' diyen Bahçeli, milletin maddi ve manevi haklarını ayaklar altına almaya uğraşanların yanında, yabancı güçlerin sırf lütuflarını kazanmak için milli değerleri feda etmeye hazır olanların da gerekli dersleri ziyadesiyle aldığını ifade etti. -'BEYHUDE GAYRETLER AKİM KALMAYA MAHKUM'- 'Şehit olma pahasına esaret prangalarını parçalayarak, gelecek nesillerin hür ve bağımsız yaşamasını sağlayan ecdadın fedakarlıklarının, hiçbir dünyevi nimetle kıyaslanmayacak kadar önemli ve değerli' olduğuna işaret eden Bahçeli, şunları kaydetti: 'Asırların muhterem mücadeleleri sonucunda kazanılmış olan kutlu vatan toprakları üzerinde bağımsız ve onurlu bir şekilde var olabilmek için gösterilen üstün çaba, bugün bizim yolumuzu aydınlatan en önemli manevi kaynaklarımız arasındadır. İçinde bulunduğumuz dönemde, kendi tarih ve kahramanlarına yabancılaşan, geçmişin gurur ve destansı hatıralarından gerekli dersleri çıkarmada aciz olanların varlığı milletimizin heyecanından, çağları aşan kudretinden hiçbir şey kaybettirmeyecektir. Dün topraklarımızı parselleyerek, Türk milletini yok etmek isteyenlerin emelleriyle, bugün milletimizin birliğini, kardeşliğini bozmaya uğraşanların amaçları üst üste örtüşse de tarihin şahitliğinde bu hain girişimlerden asla sonuç alınamayacağı iyi bilinmelidir. Müşterek ve orijinal tarih şuuruna dayanarak, kendi iradesiyle kıymet oluşturma özelliğine sahip olan Türk milleti için karşılaştığı zorluklar, ihanetler, yıkım ve kıyım girişimleri hiçbir zaman birlikte yaşama idealine zarar verememiş, bundan sonrada veremeyecektir. Büyük Taarruz esasen birliğini ve bütünlüğünü her şeye rağmen korumuş olan milletimizin muazzam bir ayağa kalkış hamlesi olarak da okunmalıdır. Unutulmaması gereken en temel husus şudur: Türk milleti tarihin hiçbir döneminde etnik zümrelerden kurulu bir topluluk, yalnızca boy ve soy bakımından da birbirine bağlı olan bir kavim olmamış, yapay ve zorlama ya da tesadüfen bir araya gelmiş insan yığını olarak tanımlanmamıştır. Türk milletini bu yaklaşımın hilafına gösterme ve anlamlandırma çabaları, beyhude gayretler olarak akim (sonuçsuz, başarısız) kalmaya her zaman mahkum olacaktır.' Geçmişi kahramanlıklarla dolu millet için ağustos ayının, zaferlerin yaşandığı bir zamana da işaret ettiğini belirten Bahçeli, Kosova'dan Otlukbeli'ne, Çaldıran'dan Mohaç'a uzanan ve Çanakkale'de Anafartalar ve Conkbayır ile abideleşen Türk milletinin başarılarının, Büyük Taarruz ile taçlandığını vurguladı. Bahçeli, bu kapsamda, dünden alınan ilhamla, gelecekte daha huzurlu ve güçlü olunacağına yönelik inancın hiçbir zaman kaybedilmemesi gerektiğini kaydetti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli mesajını, 'Türk milletinin birliği, vatanımızın bağımsızlığı yolunda çok önemli bir rolü olan Başkomutanlık Meydan Muharebesi Zaferi'nin 87. yıl dönümünü kutluyor, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün kurucu kahramanları ve aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükran hislerimle yad ediyorum' diye tamamladı. |
AL SANA KÜRT AÇILIMI....
DHA
HAKKARİ'nin Şemdinli İlçesi'nde teröristler, yola yerleştirdikleri bombayı operasyondan dönen askerler geçerken patlattı, 1'i astsubay 4 asker şehit oldu.
Olay bugün öğleden sonra, Şemdinli'nin Baykara Mevkii'nde meydana geldi. PKK teröristler, yola döşedikleri el yapımı patlayıcıyı, operasyon dönen askerlerin geçişi sırasında uzaktan kumandayla infilak ettirdi. Meydana gelen şiddetli patlamada henüz kimlikleri öğrenilemeyen 1 astsubay ile 3 er şehit oldu. Patlamada 1 uzman çavuş da yaralandı.
Hakkari Valisi Muammer Türker, patlayıcının el yapımı bomba olduğunu, bölgede operasyon başlatıldığını söyledi.
KONSER İPTAL EDİLDİ!
30 Ağustos resepsiyonunda verilecek konser, Hakkari'den gelen 4 şehit haberi üzerine iptal edildi.
'Ülkücülük bir sokak hareketi değildir,
Bahçeli'den üstü kapalı uyarı | |
MHP lideri Bahçeli ’Kürt açılımı’ konusunda yine hayli sert açıklamalarda bulundu: ’Ülkücülük bir sokak hareketi değildir, Ama bozguncuların da bilmesini istediğim şudur; yeri gelirse can feda olsun, Anadolu yeniden fethedilir..’ Bahçeli AKP Grup Başkanvekili Bozdağ’a yanıt verirken de “Erciyes’teki bozkurtun sesini Ankara’da da arayan küçük beyinlerin ve küçük kafaların büyük davaları taşıdığı görülmemiştir” dedi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Partisinin 40’ncı Kuruluş yıldönümü nedeniyle yapılan “Çözülen Ülke Türkiye ve Ülkümüz” konulu konferansta yine Kürt açılımına yönelik mesajlar verdi ve ülkücülere seslendi. Ülkücülere “Tarihi aşıp gelen kutlu davaya gönül vermiş, omuz vermiş, can vermiş kahraman ülküdaşlarım, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlığı uğruna ölüm karşısında sınav vermiş vefakar Bozkurtlarım” diye seslenen Bahçeli, ’Hırpalanan, haysiyeti yara alan yorgun Türk milleti’nin dikkatinin MHP’nin konferansında olduğunu ileri sürdü. Bahçeli’nin konuşması özetle şöyle: KÜÇÜK BEYİNLİLER: (AKP’li Bozdağ’ın ’Erciyes’te uluyorsan Ankara’da da Meclis’te de uluyacaksın’sözleri üzerine) Tarih henüz basit fikirlerden büyük heyecanlar, küçük heyecanlardan ise büyük ülkülerin doğduğuna şahitlik etmedi. Erciyes’teki bozkurtun sesini Ankara’da da arayan küçük beyinlerin ve küçük kafaların büyük davaları taşıdığı görülmemiştir. YENİ SÖMÜRGECİLİK: Türk milletini son yıllarda yaşadığı ’beka düzeyindeki tehditler’milliyetçilere ve ülkücülere önemli görevler yükledi. Haçlı hayalleri’ Sevr’den sonraki ilk fırsatı yakaladı. Yeni sömürgecilik milli kültürleri tahrip etmek isiyor. Hedeflenen ’kimliksiz, insan yığınlarından ulaşan, kolay idare edilebilir bir dünya’dır. Bu yıkım süreci ’toplumsal ötenazi’ye doğru yol alıyor. KÜRESEL EMPERYALİZM: Tarihin hiçbir döneminde ’yeni küresel emperyalizm’bu kadar pervasız olmadı. Yeni dünya düzeninin önündeki en büyük engel milli devletler ve güçlü millet oluşumlarıdır. İŞBİRLİKÇİLER ARAMIZDA: Bugün haritada aramızda mesafe bulunan Washington, Brüksel, Londra, Paris, Erivan ve Erbil sanıldığı gibi uzaklarda değildir. Bu başkentlerin temsilcisi işbirlikçi zihniyetler aramızdadır ve maalesef topluma yön verecek mevki ve makamlardadır. Fabrikada iş adamıdır, mecliste politikacıdır. Üniversitede öğretim üyesi, cemaatin güvendiği kanat önderidir. Medyada patron, gazetede köşe yazarı, devlette bürokrattır. ŞARK MESELESİ: “Şark meselesi” adı verilen tarihi emellerin günümüzde “Truva atı” görevini şimdiki yöneticiler üstlendi. Bu zihniyet, Türk milletini çözmek, Türk devletini bölmek için dayatma projeleri üreten güçlerle ’kutsal bir ittifak’halindedir. Türkiye’de uygulanan küresel bir operasyonun son aşamalarına gelindiği anlaşılmaktadır. İşbirlikçi bu iktidarın yönetiminde; Avrupalı milletimizi, Ermeni tarihimizi, aşiret reisleri devletimizi sorgular hale gelmiştir. MARJİNAL DEĞİLİZ: Ülkücülük ve milliyetçilik marjinal bir anlayış ve sokak hareketi değildir. Sokakta bulunmamıştır. Sokakta kurulmamıştır. Sokakta kaybedilmeyecektir. Türkiye’ye düşündüğümüz bütün iyilik ve güzellikler için sokakta değil iktidarda olacağız. İktidar olmayı hedefleyeceğiz. Türk devleti ve milleti güçlüdür. Başımızdaki her belayı defedecek imkânları vardır. Yeter ki bu gücü kararlılıkla harekete geçirecek, kullanabilecek bir siyasal iktidar işbaşında olsun. Aşılmayacak hiçbir zorluk yoktur. Ancak bozguncuların da bilmesini istediğim şudur: Yeri gelirse, can feda olsun, Anadolu yeniden fethedilir. |
28 Ağustos 2009 Cuma
İşte Ata'nın 'soykırım'a verdiği yanıt
Ermeni haber ajansı Novosti Armenii, 1915 soykırımını kabul etmediği ve katliam iddialarını "uydurma" olarak nitelediği için Mustafa Kemal Atatürk'ü ağır dille eleştiren bir yazıya yer verdi. ABD'li Amiral Bristol'e 7 Mart 1920 tarihinde gönderilen telgrafı yayınlayan ajans "Elimize eşsiz bir belge geçti.Türklerin atasının soykırım konusundaki gerçek yüzünü ortaya çıkaran belgeyi yayınlama kararı aldık"diye yazdı. Ajansın "Atatürk'ün Amiral Bristol'e Ermeni soykırımı ile ilgili mektubu" başlığıyla yayınladığı telgraf şöyle: "Topraklarımızın müttefiklerce işgal edilmesi halkımıza zarar verdi.Oysa biz Montrö Antlaşması ile barış sağlanacağını düşünüyorduk. Durumun değişeceğini ve barış görüşmeleri yapılmasıyla ilgili adil ve yansız kararlar alınmasını bekliyorduk. Ama kendi çıkarlarının peşinde koşanlar Anadolu'da 20 bin Ermeninin öldürüldüğü yalanını uydurdu. Müttefiklerin ve Amerikan yönetiminin bu yalanlara inanmayacağını düşünüyorduk, çünkü gizli servisleri bütün Anadolu'da faaliyet gösteriyor.Herkes Maraş ve Urfa'daki çatışmalarda Türkler, Fransızlar ve onların safında savaşan Ermenilerin kayıp verdiğini biliyor. Ama bu bir katliam değil,Ermeni askerlerinin Müslümanlara saldırmasına yerel halkın gösterdiği direnişin doğal sonucu. Müttefikler insanlara eşit davransa, Ermenileri bazı görevlere atayıp silahlandırmasa çatışmalar çıkmazdı. Müttefik ordularına ve Amerikan yönetimine Ermeni katliamı propagandasıyla ilgili gerçek konusunda dünya kamuoyunu aydınlatma ve Türk halkının adını alçak ve iğrenç suçlamalardan temizleme çağrısında bulunuyoruz." |
26 Ağustos 2009 Çarşamba
'Öcalan'ın istekleri AKP'yi tasfiyeye götürür'
DHA AKP Diyarbakır eski Milletvekili Cavit Tosun, Roj TV'ye telefonla katıldığı bir programda, Kürt sorununun çözümü ile ilgili sürecin partiyi tasfiyeye götürebileceğini iddia etti. Tosun, PKK'nın birçok konuda AKP'ye yardımcı olması gerektiğini söyledi. PKK ile aynı çizgide yayın yapan Roj TV’nin bir programına canlı telefon bağlantısı ile katılan AKP Diyarbakır eski Milletvekili Cavit Torun, hükümetin başlattığı, ‘Demokratik açılım’ çalışmasının partiyi tasfiyeye götürülebileceğini ileri sürdü. Torun, “Böyle bir tehlikeyi görüyorum. PKK’nın AKP’yi destekler nitelikte adımlar atması gerekir. Abdullah Öcalan Bekaa’da söylediği şeyleri şu anda da söylemeye başladı. Fakat Türkiye’ye teslim edildiği süreç içerisinde bunları söylemiyordu. Şu anda da söylemeye başladı. Ve ben Abdullah Öcalan’ın bu konuda İmralı’da belli bir takım görüşleri muhakkak dile getirmesi konusunda, sanki bir anlamda tırnak içerisinde söylüyorum, bir baskıya maruz kaldığını düşünüyorum. Abdullah Öcalan’ın bu söylediklerini AKP yapmaya kalkarsa, bu adımları atmaya kalkarsa tümden tasfiye olur” dedi. Cavit Torun, Abdullah Öcalan’ın sürece katkısı bulunup bulunmadığı ile ilgili bir soru üzerine ise, “Zaten dolaylı olarak katkısı devam ediyor. Bunu inkar etmenin, bunu görmemenin anlamı yok. Katkısı dolaylı bir şekilde devam ediyor. Ama direk olarak, ‘Benle görüşülsün’ şeklinde görüşler ortaya atılır ve devam ederse, ben işin tehlikesine parmak basmak istiyorum, böyle bir tehlike var” diye konuştu. Roj TV’deki bir programa eski Devlet Bakanı Adnan Ekmen, DTP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ile birlikte katılan yazar Altan Tan, partilerin temsiliyet sorunları ile ilgili ilginç açıklamalarda bulundu. Ailesinden örnekler veren Altan Tan, “Benim çok yakın akrabalarımdan örnek vermem gerekirse, peçe takan yani yüzünü dahi kapatan, kara çarşaf giyen akrabalarım olduğu gibi, bikini ile denize giren ve her akşam içki içen akrabalarım da vardır. Ben eğer demokrat olduğumu söylüyorsam hepsinin hak ve hukukunu savunmak zorundayım” dedi. AKP'nin Alevilerin oyunu almasına rağmen Alevi kökenli sadece 2 milletvekili olduğunu söyleyen Altan Tan, “Ama bunların Alevilerle ilgili bir projesi yok. Ne yaptıkları belli değil” dedi. DTP’yi de temsiliyet konusunda eleştiren Tan, “DTP’de, bölgede türbanlı ve başörtülü kadınlardan oy alıyor ama hiç bir milletvekilinin din ile fazla haşır neşir olduğunu söylemek mümkün değil. Partilerin tüm kesimleri temsil edip hepsinin sorunları ile ilgilenmesi gerekiyor. Alevi, Sünni’nin, Sünni Alevi’nin sorunu ile ilgilenmedikçe bu sorunlar çözülmez” diye konuştu. |
25 Ağustos 2009 Salı
Kürt açılımına 'Muro' yorumu!
Kanaltürk'te Bilal Özcan'ın sunduğu 'Laf Aramızda' programına konuk olan Mustafa Üstündağ, Kürt açılımıyla ilgili düşüncelerini dile getirdi. "Devletin, terör örgütü ile masaya oturmaması gerektiğini düşünüyorum" diyen Üstündağ, "Koşulsuz olarak önce PKK'nın silah bırakması gerekiyor. Daha sonra devlet, yapacağını yapmalı" şeklinde konuştu. Devletin, PKK ile masaya oturmasını kafasında canlandıramadığını ifade eden Üstündağ, "Bu sefer şu olacak; 'Biz çalıştık, kazandık, aldık.' PKK kendini legalleştirecek" ifadesini kullandı. Mustafa Üstündağ, öncelikle Türkiye'nin dünya üzerinde bağımsız bir ülke olabilmesi gerektiğini söyledi. Bu sözler üzerine Bilal Özcan'ın "Türkiye Cumhuriyeti bağımsız değil mi?" sorusuna Mustafa Üstündağ, "T.C. ismen bağımsız ama herşey ortada. Amerika tarafından yönetildiğimiz ortada. Bunu ufacık çocuk bile biliyor. Borçluyuz. IMF'ye borçluyuz" yanıtını verdi. "BUNLAR SUNİ GÜNDEMLER" Kürt açılımına karşı olmadığını da vurgulayan Üstündağ, "Bizim şu anda ülkemizin birincil koşulu o değil. Bunlar suni gündemler yaratıyor. Evet bunlar olmalı. Biz demokratik, özgür bir ülke olmalıyız. Bütün vatandaşlar Anayasa'dan aynı hakta, aynı eşitlikte yararlanmak durumundalar" diyerek bir etnik kimlik ayrımı yapılmaması gerektiğini belirtti ve "Galiba şu anda uğraşmamız gereken bu değil. Bizim kendi burjuvamız bile yok" dedi. "KENDİ BAĞIMSIZLIĞIMIZI SAĞLAMALIYIZ" Kimsenin savaş istemediği vurgusunu yapan Üstündağ, "Biz kendi bağımsızlığımızı ele almadığımız sürece bu açılımlar devam edecek. Biz birbirimize yemeye, birbirimizi öldürmeye devam edeceğiz, bir şey değişmeyecek" ifadesini kullanarak Sevr anlaşmasına atıfta bulundu ve o zamanki durumla şu anki durum arasında bir farklılık olmadığını söyleyerek şöyle konuştu: "Sevr anlaşmasında da bölgeyi zaten İngilizler tarafından yönetilen Kürt hükümetine vermişlerdi. Yani bu topraklarda, bu oyunlar, yüzyıllardır oynanıyor ve oynanmaya devam edecek. Adamların amaçları o; Böl, parçala, yönet. Hiç bir şeyimiz kalmadı. Bizim kendi markamız yok, kendi ürünümüz yok. Hep dış markalar. Hep yabancı sermaye içeride... Bizim kendi burjuvamızın olması lazım. Bizim kendi sanayicimizin, kendi zenginlerimizin olması lazım ki uluslarararası platformda olalım." "OBAMA'YI NİYE AYAKTA ALKIŞLADILAR?" Bu arada, Üstündağ, bir süre önce Türkiye ziyaretinde TBMM'de bir konuşma yapan Amerika'nın yeni başkanı Obama'yı alkışlayan milletvekilerini eleştirdi. Mustafa Üstündağ, "Geldi, bizim meclisimizde, bizim seçtiğimiz 350 milletvekiline ders verdi, 'Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın' dedi. Kalktılar ayakta alkışladılar bu adamı" diyerek milletvekillerine tepki gösterdi. "Biri benim evime gelecek, benim evimde bana 'Bunu böyle, şunu şöyle yap' diyecek! Kafasını gözünü yararım" şeklinde konuşan Mustafa Üstündağ, bir yabancı devlet başkanının meclisteki konuşmasını değil, halkın seçtiği milletvekillerine "Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın, bunlara dikkat edin" şeklindeki sözlerine tepki verdiğini belirtti. Mustafa Üstündağ, Türkiye'nin Amerika'nın boyunduruğu altında olduğunu söyleyerek "PKK'ya silah satan da bize silah satan aynı!" diyerek tepkisini ortaya koydu. |
24 Ağustos 2009 Pazartesi
MHP'den AKP'ye jet yanıt
AK Parti ile MHP arasındaki Kürt açılımı gerilimi sürüyor. AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ'ın "Asıl ihanet kanın akmasını istemektir" sözlerine, MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı'dan yanıt geldi. CNN TÜRK yayınına katılan Paçacı, "AK Parti sözcüleri MHP'nin izlediği politikayı anlayacak zeka düzeyinde değil" dedi. Paçacı, "Bu ülkede kanın akmasını isteyen kim olabilir? Zavallı AK Parti sözcüsü MHP'nin feryadının kan akma ihtimalini önlemek olduğunu anlamıyor"diye konuştu. MHP'nin amacının bölünmeyi önlemek olduğunu vurgulayan Paçacı, itirazlarının sürece olduğunu belirtti, sürecin farklı etnisiteye bağlı bir bölünme süreci olduğunu öne sürdü. MHP Genel Sekreteri Devlet Bahçeli'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görüşme teklifini geri çevirmesini ise, "Türkiye'nin bölünmesini getirecek bir süreci makamı mevkisi ne olursa olsun hiç kimse ile oturup konuşmayız" sözleri ile açıkladı. Bozdağ "Öcalan" imzasını hatırlattı |
Erdoğan'ı kızdıran uzmandan bir rapor daha
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural'ın hükümetin Kürt açılımını "ABD projesi" olarak nitelemesiyle başlayan polemik sürerken, Vural'ın kanıt olarak gösterdiği "PKK'nın silahsızlandırılması, dağıtılması ve (topluma) yeniden entegre edilmesi" başlıklı raporun yazarı David Phillips ikinci raporunda da Türkiye ile Kuzey Irak arasında ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bir yol haritası veriyor.
ABD'li düşünce kuruluşu Atlantic Council (Atlantik Konseyi) bünyesinde haziran ayında yayımlanan "Confidence Building Between Turks and Iraqi Kurds" -Türkler ve Iraklı Kürtler Arasında Güven İnşası- başlıklı raporda, ABD'nin çekilme aşamasında olduğu Irak'ta istikrarın önemine vurgu yapılarak Kuzey Irak'taki PKK varlığına ilişkin Erbil'e, Türkiye'deki Kürt sorunuyla ilgili Ankara'ya önerilerde bulunuluyor.
Bölgesel Kürt Yönetimi'nin PKK da dahil olmak üzere tüm Kürt partileri ve gruplarının katılacağı konferans planını hayata geçirmesi; PKK liderlerinin yakalanması, Erbil havaalanında örgüte nakit akışının daha etkin izlenmesi, PKK'lıların bulunduğu dağlık bölgelere giden yollara daha stratejik ve pro aktif kontrol noktaları kurulması, PKK'nın yan kuruluşu PÇDK'nın kapatılması için teyit edilebilir adımlar atması ve Bölgesel Kürt Yönetimi temsilcilerinin de Türkiye, ABD ve Irak arasında kurulan "Üçlü Mekanizma"ya dahil edilmesi yoluyla Kürt yetkililerinin istihbarat paylaşımı ve ortak operasyonlara daha tam katılımının sağlanması öneriliyor.
Raporda Türkiye'de PKK'ya olan desteğin azaltılması başlığında Ankara'ya yönelik öneriler ise şöyle sıralanıyor:
1- Terörizme karşı mücadelenin ötesine geçilmesi: Nihai çözüm Türkiye'nin demokratikleşmesi ve kalkınmasının yanı sıra PKK'nın lider kadrosu dışında kalan üyelerine bir af düzenlemesinin yapılmasında yatıyor.
2- Yasal reformların yapılması: Türkler federalizmi ayrılıkçılık ile eşanlamlı gördüğü için daha az iddialı adem-i merkeziyetçi şemalar düşünülebilir. Anayasanın vatandaşlığı tarif eden 7. maddesinde reform yapılması, Anti-Terör Yasası'nın ve Ceza Kanunu'nun 215, 216, 217, 220 ve 301. maddelerinde değişikliğe gidilmesi ya da kaldırılmaları ve kültürel reformların tam olarak uygulanması hukuk düzenini ve Türkiye'deki demokratik gelişmeyi ileriye götürecektir. Aynı zamanda katı, hesap sorulamayan ve son derece muhafazakâr yargı sisteminde reform yapacak önlemlere de ihtiyaç vardır.
3- İstihdam yaratmaya odaklanma: Güneydoğu'da ekonomik faaliyetin teşvik edilmesi, çözümün bir parçasıdır. Yol, su şebekeleri, elektrik ve telefon hizmetlerine daha fazla yatırım yapılmasının yanı sıra özelleştirme ve toprak reformu da gereklidir.
4- Düşmanla konuşma: Ankara, Öcalan ile görüşmeyi reddedebilir ama demokratik olarak seçilmiş olan DTP üyeleri etkin arabulucu olabilirler. Erdoğan, DTP milletvekilleriyle görüşmeli ve DTP'yi özlü görüşmeler için bir kanal olarak düşünmeli.
5- Uzlaşmayı teşvik etme: Gerçeklerle uzlaşma süreciyle çatışmanın her iki tarafının mağduriyetleri ele alınmalıdır.
6- Bölgesel bir yaklaşımın benimsenmesi: Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki ilişkilerin gelişmesi, Türkiye'deki Kürtlere yönelik bir güven inşa önlemi olarak işlev görecektir ve bunun sonucu olarak güneydoğudaki gerilim azalacaktır.
7- Avrupa ile bütünleşmeyi cesaretlendirme: Türkiye'nin AB üyeliği yolunda tutulması ülkenin demokratikleşmesi, Türkiye'deki Kürtlerin durumu ve Türkiye ile Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki ilişkilerin sürekli iyileşmesi için esastır. Avrupa, Türkiye'nin üyeliği konusunda tek ses olmalı ve imtiyazlı ortaklık çağrılarından vazgeçmelidir.
Atlantik Konseyi Nedir?
ABD'li bağımsız bir düşünce kuruluşu olan Atlantik Konseyi, Atlantik İttifakı temelinde uluslararası sorunlarda tartışma ve diyaloğu teşvik ederek ABD'nin yapıcı liderliğini geliştirmeyi amaçlıyor.
Rapor nasıl hazırlandı?
Atlantik Konseyi, 13-15 Nisan tarihlerinde Türkiye ve Irak'tan 14 kişinin katıldığı bir toplantı düzenledi. Katılımcılar arasında Türkiye'nin önde gelen kanaat önderleri ile Bölgesel Kürt Yönetimi yetkililerinin de bulunduğu toplantıdan sonra David Phillips, Türkiye ve Irak'a ziyaretlerde bulunarak üst düzey yetkililerle görüştü. Rapor, bu toplantı ve görüşmelerin zemininde hazırlandı. Kuruluş, konuyla ilgili olarak Washington'dan sonra biri eylül ayında İstanbul'da, diğeri daha sonra Erbil'de olmak üzere iki toplantı düzenlemeyi de planlıyor. İstanbul'daki toplantıya medya temsilcilerinin katılması hedefleniyor. David L. Phillips kimdir?
ABD Dışişleri Bakanlığı ve BM Genel Sekreterliği eski üst düzey danışmanlarından olan David Phillips, halen New York ve Columbia üniversitelerinde dersler veriyor. Atlantik Konseyi'nde proje direktörlüğü de yapan Phillips, 15 Ekim 2007 tarihli "PKK'nın silahsızlandırılması, dağıtılması ve (topluma) yeniden entegre edilmesi" raporuyla dikkat çekmişti. Raporunu ilk kez yayımlayan Referans'a açıklamalarda bulunan Phillips, Türkiye'deki görüşmelerle ilgili randevuları hükümetin ayarladığını söylemişti.
'Açılımın gerçek sebebi...'
"Müzakerenin amacı Türkiye’de etnik kimliklere bir siyasal, milli kimlik kazandırma sürecini harekete geçirmektir.."
VATAN
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Kürt açılımı ile ilgili konuşuyor. Baykal şunları söyledi:
Henüz 1 ay olmadı. 25 günlük bir süre. Fakat bu kısa süre içinde dahi geldiğimiz nokta, yapılan çalışmanın Türkiye’yi birleştirme bir yana, tam tersine Türkiye’yi karşılıklı kuşkuları artırmaya, ulusal beraberliğin sarsılmaya başlamasına yol açmıştır.
Herhangi bir uygulama gerçekleşmiş değildir ama bizatihi başlatılan çalışma, ortaya atılan düşünceler Türkiye’yi çok ciddi şekilde olumsuz etkilemeye başlamıştır. Çok ciddi bir gerilim kendisini göstermeye başlamıştır.
Bu gerilim Başbakan’ı, Cumhurbaşkanı’nı ve MGK’yı da kapsamı içine aldığını üzüntü içinde görüyorum.
Sanatçılar bölünmeye başladı. Sürecin içinde olumsuz etkilenmeye başlamış ve birbiriyle tartışır, tartışmanın hedefi olur hale dönüşmüştür.
Bu gelişmelerin altında bir ay kadar önce hükümetin sanki bir düğmeye basılmış gibi birden bire harekete geçirdiği bir süreç yatıyor. Bu süreç belli bir takvime bağlı olarak ifade edilmiş ve takvim telaşı içinde ele alınmaktadır. Kapsamı belirsizdir. Her iddianın rahatlıkla gündeme getirilebileceği bir süreçtir.
Bu sürecin sonunda anaların gözyaşlarının dineceği, terörün sona ereceği, barış ortamının gerçekleşeceği iddia edilmektedir. Böyle bir beklenti yaratılmaktadır. Ancak hangi yöntemlerle bunun olacağı belirtilmemiştir.
Bu çalışmalar, gerçekten beklenen sonucu sağlayabilecek nitelikte midir yoksa bu çalışmalar; anaların gözyaşı dinsin söylemi altında Türkiye’yi çok daha farklı noktalara doğru mu sürüklemektedir.
Sadece sorumlu olması gereken siyasilerin bir tartışmaya hedef olması değil, toplum da ciddi sorular sormaya başlamış ve kaygı hızla yaygınlaşmaya başlamıştır.
Türkiye’de bir etnik ayrışmanın gündeme gelip gelmeyeceği, Türkiye’nin her yerindeki insanlarımıza ulaşmaya başlamıştır. Bölünme telaşı başlamıştır.
Başbakan’ın üslubunda kendisini gösteren söylemler bir süre sonra bu belirsiz, lümpen arayış, halklı, toplumu, insanları da çok daha büyük gerginliklerin içine sürükleyebilir.
Hükümet bir şey yapmak istiyor ama adını koyamıyor, koymayı uygun görmüyor. Adını başkalarının koymasını bekliyor, yapmak istediklerini söylemeye cesaret edemiyor, birilerinin ağzından topluma duyurmak istiyor.
Hedefi, çerçevesi belli değil, içinde halk yok, toplum yok. Bu tablonun içine bizi de sokmak istediler, biz reddettik. Bu çok açık, net ve sağlam gerekçelere dayanıyor. Hükümet bu belirsizlikleri aydınlatmadan, ne yapacağını neyle yapacağını kendi kafasında netleştirmeden muhalefet partileriyle de işbirliğine girmesi mümkün değildir.
Biz CHP olarak ne istediğine karar ver, öyle gel dedik. Hükümet de cevabını veremedi. Hangi limana demirleyeceğini bilmediğimiz gemiye binmeyiz. Rotasını bilmediğimiz gemiye binmeyiz.
Hükümet hele bir gelin, anaların gözyaşlarının dineceği bir noktaya gideceğiz diyor. Bu bir aldatmacadır.
Herkes bir süre sonra hükümetin varmak istediği noktaya göre tespitler yapmaya başlamıştır.
Bu dönem içinde yaşananlar bize şu gerçekleri bir kez daha ortaya koydu. Hükümet bu meseleyi herkesten görüş alıyorum görünüşü içinde müzakere yapıyor. Hükümet müzakereyi herkesten görüş istiyoruz diye kamufle ediyor. Hükümet müzakere süreci içinde.
Bu müzakere süreci içinde bir muhatap tartışması yaşanıyor. Bu muhatap tartışması da anlamsızdır. Bu konuda DTP’nin, İmralı’nın ya da Kandil’in birbirinden farklı, çelişen değişik öneriler, yaklaşımlar ortaya koyabilecek durumda olmadığını, bunların hepsinin aynı kapıya çıktığını, bunlardan biriyle yapılan müzakerenin hepsiyle yapılmış olduğunu vurguladık. Bugün geldiğimiz noktada bunların arasında ayrım olmadığı ortaya çıkmıştır.
DTP’liler ısrarla İmralı’yı muhatap alın diyor. İmralı’yı dışlayarak bizimle görüşmeye gelirseniz bunu yutmayız diyorlar.
Bir aya yakın sürede yapılan açıklamalardan şu görülmüştür ki; PKK’nın projesi başlangıçta neyse, şimdi de odur. PKK’nın projesi ile ilgili değişen bir şey yoktur. İmralı’dan yapılan açıklamak, öngörülen hedefin milleti ayrıştırmak olduğunu, bu ayrıştırılacak milletin eğitim, silahlı kuvvetler dahil her alanda kendisini yönetme arayışı içinde olduğunu bize göstermiştir.
Bu çok temel bir noktadır. Efendim “Apo eski Apo değil. PKK değişti. Kimse ayrışmak istemiyor” yaklaşımının gerçekçi olmadığı çok açık bir şekilde görülmüştür.
Hükümetin muhatabı kim olursa olsun ortaya çıkacak proje milleti ayrıştıracaktır. Terörün de zaten hedefi budur.
Hükümetin terör karşısındaki konumu açık bir şekilde değişmiştir. Hükümetin görevi terörü ortadan kaldırmaktır. Bu zamana kadar gelmiş geçmiş bütün hükümetler terör karşısında kararlı mücadelesini sürdürmüştür. Bu süreçte büyük acılar yaşanmıştır ama hiçbir zaman bu terörle mücadelede büyük kayıplar verdik, mücadeleyi bırakalım durumuna girmemiştir. Ama şimdiki hükümet, terörle mücadele yerine terörle müzakere platformuna geçtiklerini görüyoruz.
Terörle müzakere kolay iş değildir. Ben terörle müzakere arayışı var derken; terörle hiçbir şey konuşmayın değil; eğer sonuçtan eminseniz, bir araya gelip konuştuktan sonra terörün tamamen ortadan kalkacağından eminseniz, ben konuştum ve çözdüm dersiniz. Nitekim dünyada tüm iktidarlar terörü bitirmek amacıyla o görüşmeyi yapmış ve sonuç almışlardır.
Şimdi Türkiye’de hem terörle müzakere ediliyor, hem de terörle müzakerenin amacının silah bıraktırma olmadığı söyleniyor.
Hiçbir şekilde sizin muhataplarınız silahları bırakmayı öngörmediklerini ayrı ayrı tümü ifade edecekler, ama siz gene de müzakereyi önemseyip, temasları sürdüreceksiniz. Bu temasların getireceği nokta, teröre son verilmesi değildir. Bu açıkça ortaya çıkmıştır. Ne müzakereyi yapan iktidar sözcüleri, ne de müzakerenin muhatabı kuruluşlar, hamileri, kendileri bunu söylemektedir.
MÜZAKERENİN GERÇEK AMACI NE?
Nedir müzakerenin gerçek amacı? Müzakerenin amacı Türkiye’de etnik kimliklere bir siyasal, milli kimlik kazandırma sürecini harekete geçirmektir. Müzakerenin amacı, içeriği, gerçeği budur. Belli bir etnik kimliğe, siyasi ve milli bir kimlik kazandırmaktır.
Elbette bugün Türkiye’yi oluşturan insanların dağılan imparatorluk içindeki değişik etnik kesimlere mensup olmaları çok doğaldır. Ama bizim farklı etnik kimliklerle bir araya gelip bir milli devlet kurmuş olmamız, Türkiye’nin bir başka temel gerçeğidir. Türkiye Anadolu’da milli mücadele dönemi sonrasını söylemiyorum, bin yıldan beri bir Anadolu Türk İslam kimliği anlayışı içinde bir kültür geliştirmiştir. Bu bin yıllık bir sürecin sonunda ortaya çıkmıştır. Bu süreç de sadece silahla savaşla gerçekleştirilmemiştir.
Bu süreçte çok önemli şair, filozof, öncünün çabası vardır. Hacı Bektaşi Veli, Mevlana, Yunus Emre bir kenara bırakarak Anadolu insanının kimliğini tanımlama imkanı yoktur. Bin yıldır bu kimlik bu topraklara kendisini kabul ettirmiştir. Bu toprakların giderek bir kültür kimliği haline dönüşmüştür.
Osmanlı, Selçuklu bile o zamanlar, dışardan bakanlar Türkler demişlerdir. Türkler derken etnik bir kimlik olarak değil, içinde Kürtler, Çerkesler vb de dahil Türkler demişlerdir. Bu bizim milli kimliğimizdir. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’dan Türkler’i atacağız diyerek projeler uygulamaya koydular. Anadolu’daki Türkler derken sadece etnik Türkleri değil Kürtleri de kastediyorlardı.
Mozart Türk Marşı’nı yapmış. Neden? Viyana’da Türklerle karşı karşıya gelmiş, Kürtlerle ve Anadolu’da yaşayan tüm unsurlarla karşı karşıya gelmişler.
Şimdi Batı’da Türkler Ermenileri kesti diyorlar. Türkler derken etnik Türkleri mi kastediyor, Kürtler kesmedi mi diyor? Hayır onlar Kürtleri de kastediyorlar. Bizi kastediyorlar. Bizim adımızın Türk milleti olması, bizim içimizde bazılarımızın Kürt, Arnavut, Arap olmasına engel değil.
Başbakan ya bilmeyerek ya da bilmeyerek bir etnik vurgusunu, Başbakan ağzıyla her konuşmada bir etnik kimlik vurgulaması yapmak neden? Bu etnik kimlikleri bu kadar vurgulamak yanlıştır. Bunların ötesinde tüm bu etnik kimlikleri kapsayan bir milli kimlik vardır. Ancak Başbakan bu kimliği görmezden geliyor.
Bugün Türkiye’de ezici bir çoğunluk Türk vatandaşlığı şemsiyesi altında kendisine bir etnik kimlik bulma ihtiyacı hissetmiyor.
Başbakan bir an önce kafasındaki bu tereddütü aşmalıdır. Vatandaşlık bağı. Peki o vatandaşlığın başka ortak bağı yok mu? Anayasa’da yazıyor. Onun adını Başbakan söyleyebiliyor mu söyleyemiyor mu?
Türklüğü bir etnik kimlik sayarak, Türk milli kimliğini de sadece bir etnik kimlik sayarak, başka bir milli kimliğin önünü açmaya çalışıyor.
MHP'den AKP'ye jet yanıt
AK Parti ile MHP arasındaki Kürt açılımı gerilimi sürüyor. AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ'ın "Asıl ihanet kanın akmasını istemektir" sözlerine, MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı'dan yanıt geldi. CNN TÜRK yayınına katılan Paçacı, "AK Parti sözcüleri MHP'nin izlediği politikayı anlayacak zeka düzeyinde değil" dedi.
Paçacı, "Bu ülkede kanın akmasını isteyen kim olabilir? Zavallı AK Parti sözcüsü MHP'nin feryadının kan akma ihtimalini önlemek olduğunu anlamıyor"diye konuştu.
MHP'nin amacının bölünmeyi önlemek olduğunu vurgulayan Paçacı, itirazlarının sürece olduğunu belirtti, sürecin farklı etnisiteye bağlı bir bölünme süreci olduğunu öne sürdü.
MHP Genel Sekreteri Devlet Bahçeli'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görüşme teklifini geri çevirmesini ise, "Türkiye'nin bölünmesini getirecek bir süreci makamı mevkisi ne olursa olsun hiç kimse ile oturup konuşmayız" sözleri ile açıkladı.
Bozdağ "Öcalan" imzasını hatırlattı
Paçacı'nın bu açıklamasından önce bir basın toplantısı düzenleyen AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, hükümetin Kürt açılımını "hainlik- yıkıcılık" olarak değerlendiren MHP'ye sert çıkmış ve "Öcalan, Devlet Bahçeli'nin imzasıyla idamdan kurtuldu" demişti.
MHP-ANAP-DSP koalisyonu dönemine atıfta bulunan Bozdağ, MHP'yi Öcalan'ı muhatap almakla itham etti. Bozdağ, "Erciyes'te kurt, Ankara'da kuzu olunmaz" diye konuştu.
23 Ağustos 2009 Pazar
BİRİLERİ ÇOK FENA KAŞINIYOR
Kadastroda kürtçe köy isimleri | ||||
DHA TAPU ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün resmi internet sitesinde kadastro çalışması yapılan köylerin Kürtçe isimlerine de yer verildi. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'na bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün resmi internet sitesi 'tkgm.gov.tr' ardesinde, tüm illerdeki kadastro durumu tek tek ele alınırken, çalışmanın devam ettiği ve sona erdiği köylerin isimleriyle kadastronun kesinleştiği tarihlerlere yer veriliyor. Kadastro durumunu yansıtan tabloda, köy ve yerleşim birimlerinin yeni adlarının yanı sıra eski isimlerine de yer veriliyor.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'ndeki yeni köy isimlerinin yanına daha önce Kürtçe olarak kullanılan isimlerin yer alması dikkat çekti. Kars, Ardahan, Iğdır ve Ağrı'da yıllarca kullanılan Kürtçe köy isimleri de `eski adı' hanesinde yer buldu. Ağrı'nın Diyadin İlçesi'ne bağlı yeni adı `Altınkilit' olan köy, `Kurdi' olan eski ismiyle yazıldı. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün sitesinde yer alan bazı yer isimleri ise şöyle: Ağrı'nın Diyadin İlçesi'ne bağlı `Akyolaç- Yezdo', `Altınkilit- Kurdi', `Aşağıdören- Aşağıbiligan', `Aşağıkardeşli- Aşağıkörnevruz', `Büvetli- Şikeft', `Boyakan- Kürdikan', `Burgulu- Koran', `Batibeyli- Zifker.' Kars'ın Digor İlçesi'ne bağlı `Derinöz- Evrek', `Dolaylı- Mevrek', `Mahirbey- Sinco.' |
Başbakan haddini bilsin'
' | |
AA CHP TBMM Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, ''Dünyanın hiçbir ülkesinde bir başbakan, beğenmediği eleştiriler karşısında 'namussuz' ve 'alçak' sözcüğünü kullanamaz'' dedi. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Foça İlçe Başkanlığı tarafından Reha Midilli Kültür Merkezi'nde düzenlenen ''Siyasette Ahlak'' konulu konferansa konuşmacı olarak katıldı. Siyaset kurumunu yalandan ayırmanın halkla birlikte yapılabileceğini belirten Kılıçdaroğlu, siyasetçiye güvenilirliğin sağlanmasının yalnızca Türkiye'nin değil, insanlığın temel sorunlarından biri olduğunu söyledi. Siyasette ahlak konusunun çok önemli olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: ''Siyasetin temel normlarından birisi, siyasetçinin eleştiriye açık olmasıdır. Yüzüne pasta atılan, yumurta atılan politikacıdır. Karikatürleri en acımasız çizilen politikacıdır. Politikacılar, sertliğin karşısında yumuşaklığını korur. Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri budur. Dün Sayın Başbakan, Kürt açılımıyla ilgili televizyonlara açıklama yapıyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir başbakan beğenmediği eleştiriler karşısında 'namussuz' ve 'alçak' sözcüğünü kullanamaz. Kullandığı andan itibaren RTÜK'e görev düşüyor. Sayın Başbakan çıktığı zaman oraya 18 yaş üstü logosu koyması lazım. Bir başbakanın herşeyden önce haddini bilmesi lazım. Tabii ki eleştirilere katlanacaksınız. Siz iktidarsınız, başbakanın belden aşağı yanıt vermesi doğru değildir. Hele bunu Cuma namazı çıkışında yapması daha büyük hatadır.'' Eleştiri nereden gelirse gelsin bir politikacının, bir başka politikacıya bu ifadeleri kullanmaması gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, ''siyasetteki ahlak kurallarını Başbakan'ın elinin tersiyle ittiğini'' öne sürdü. Kılıçdaroğlu, ''Sayın Başbakan, 'Siz AK Parti'ye AKP diyemezsiniz, sizi adaba davet ediyorum' diyor. Siz acaba Cuma namazı çıkışında, bizim çocuklarımıza öğretmek istemediğimiz o kelimeleri hangi adap anlayışıyla kullandınız, onu çıkıp Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına anlatmanız lazım'' dedi. 'SİYASETTE AHLAKIN SAĞI, SOLU YOKTUR' Siyasette ahlakın sağı solu olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, ahlakın ''kamu vicdanı'' anlamına geldiğini vurguladı. Siyasette ahlakın tarihin süzgecinden geçerek bugünlere geldiğini ve her toplumda farklı uygulandığını dile getiren Kılıçdaroğlu, Japonya'da 2 saat su kesintisi yaşandığı için bir belediye başkanının istifa edebileceğini, buna karşılık Ankara'da 15 gün suların akmadığını, ancak yine aynı belediye başkanının seçildiğini kaydetti. Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Şimdi ona düşen bir görev var. 15 gün yetmedi, 1 ay daha kesebilir. Uygulama, toplum vicdanı tarafından kabul edilmiyorsa, toplumun seçim sandığında gerekli yanıtı vermesi lazım. Biz, yolsuzluk yapanları sandıktan çıkarıyorsak, toplumun vicdanında sorun var demektir. Bu sorunu aşmak zorundayız. Bu sorun nasıl aşılır? Bu sorunu aşmanın yolu, yanlış söyleyen, ahlaksızlık yapan politikacıyı parlamentoya taşımamaktır. Hırsız hırsızdır. Hırsızın sağcısı solcusu olmaz.'' Türkiye'de kimi ''sendika ağaları'' bulunduğunu savunan Kılıçdaroğlu, Bülent Ecevit döneminde emeklilik yaşının çıkarılmasını protesto eden sendikaların, son emeklilik yaşı düzenlemesini protesto etmediklerini bildirdi. 'TÜRKİYE, ADIM ADIM FAŞİZME GİDİYOR' Güçler ayrılığının olmadığı bir yerde demokrasiden sözedilemeyeceğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, son 20 yıldır Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yaptığı atamalarda hiç gürültü patırtı yaşanmadığını, ancak atamalarda bir türlü karar çıkmadığını söyledi. O dönemde yaşananlar ve bunların kamuoyuna açıklanması konusunda hükümeti eleştiren Kılıçdaroğlu, kurulun siyasal ve mali özerkliğinin bulunması gerektiğini vurguladı. Erzincan'da bir savcının yaptığı soruşturmada kimi önemli ipuçlarına ulaştığını dile getiren Kılıçdaroğlu, ''Savcı bakıyor ki kendisi de dinleniyor. Siz tümünüz dinleniyorsunuz. Bu gerçek demokrasi mi? Biz şimdi yöneticilerimizden korkuyoruz. Beni dinliyor mu? Sabaha karşı evimizi basılacak mı? Türkiye adım adım faşizme gidiyor'' diye konuştu. Kılıçdaroğlu, dosyanın Erzurum'a getirildiğini belirterek, ''Ama Erzurum'a taşımak için gerekçe yaratmanız lazım. Kimlerin telefon ettiğini de önümüzdeki günlerde açıklayacağız'' dedi. Son günlerde ülkede Kürt açılımının konuşulduğuna değinen Kılıçdaroğlu, ''Sayın Başbakan, 'kanın durmasını istiyoruz' diyor. Bu ülkede kan aksın diyen var mı? Çatışma durmasın diyen var mı? Hepimiz yıllardır izliyoruz. CHP olarak 1989'da, 2001'de söyledik. Raporlarımız var. Sayın Başbakan, 'Siz niye görüş bildirmiyorsunuz' diyor. Lütfedip okursan görüşlerimizi öğrenirsin'' diye konuştu. Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Kürt açılımıyla ilgili duygulu bir konuşma yaptığını hatırlatarak, iyiniyetinin zamanla anlaşılacağını savundu. Ergenekon ve Deniz Feneri davalarıyla ilgili de görüşlerini açıklayan Kılıçdaroğlu, ''Deniz Feneri davasında beraat ettirecekler, ettiremiyorlar. Almanlar'ın yüzüne nasıl bakacaklar. Ergenekon'u da ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Bir sürü insanı haketmediği halde içeri aldılar'' dedi. |